Sevgili okurlar, bu hafta huzurlu bir hayatın formülünün anlayabildiğim ve anlatabildiğim kadarını sizlerle paylaşacağım. Formülü yazmak kolaydır fakat uygulamak zordur bilesiniz.
Dış görünüşünüzü başkalarıyla karşılaştırmayın. Unutmayın siz bir yağlı boya tablo değilsiniz. Her insan farklı yaratılmıştır ve bunu ne kadar içselleştirebilirseniz takıntılarınız o kadar azalır. Geçen gün, katil balina (Orka) olarak bilinen türün, aslında kendi içerisinde onlarca kola ayrıldığını, yaklaşık 8 balinadan oluşan her ailenin farklı sesler çıkardığını, yüzgeç kanat ve kuyruk şekillerinin farklılık gösterdiğini, avlanma şekillerinin aileden aileye değiştiğini anlatan bir belgesel izledim. Doğada hiçbir şey birbirinin aynı değilken, bizler neden bunu kendimize dert edip boş yere üzülelim ki?
Hırslarınıza gem vurun. Hırslandıkça mutsuzluğunuz artar. Daha önceki bir yazımda “hırs” kelimesinin “harese” kelimesinden geldiğini ve haresenin, devenin çöl dikeni yerken kendi kanını içtiğini fark etmeden ölüme sürüklendiği duruma verilen ad olduğunu anlatmıştım. Şunu da belirtmek isterim ki hedef koymak ve hırs yapmak aynı şey değildir. Bu hayatta hedefi olmayan insan dalından kopmuş yaprak gibidir. Hayat onu nereye sürüklerse oraya savrulur. Hırs ise ‘ne pahasına olursa olsun’ demektir. İşin sonunda ödediğimiz bedel kazanma mutluluğunuza değmeyecekse, bütün bunların ne anlamı olur ki?
Çok para kazandığınızda mutluluğunuzun da doğru orantılı şekilde artacağını düşünmeyin. Parayla alınamayan şeylerin bir kaçı: aile, arkadaşlık, sevgi, güven… Belli bir miktar para tabi ki mutluluğunuz için önemli. Ancak bir noktadan sonra paranın bu konuda bir verimliliği kalmıyor. Biz buna iktisatta ‘azalan verimler kanunu’ diyoruz. Bir bardak sudan ilk yudumda aldığımız haz ile son yudumda aldığımız hazzın eşit olmaması durumunu, buna örnek olarak verebiliriz. Toplayacak olursak para önemli ancak bütün motivasyonumuz para olmamalı.
Veren el alan elden üstündür. Paylaşan tarafta yer almak ruhen doyuma giden yolun taşlarını döşeyen en önemli unsurdur. İnsanları mutlu etmenin, mutlu edilme çabasından daha fazla manevi tatmin sağladığını düşünüyorum. Çünkü birine mutluluk verdiysek, biz de sırf o mutlu olduğu için daha mutlu hissedebiliriz. Yapılan psikolojik istatistiklere göre, hediye vermek insani hediye almaktan daha mutlu ediyormuş. Hangi yöntemle bunun ölçümünü yaptılar, ne kadar bilimsel ve güvenilir bir bilgi orası tartışılır tabii. Ama en azından kendimizi analiz ederek, hangi eylem daha mutlu ediyor anlayabiliriz sanırım.
Hayatın tadını çıkarmaya çalışın. Rutininizi bozmaktan korkmayın. Değişik şeyler denemek, kendinizi daha iyi tanımanıza yardımcı olacaktır. Kendinizi ne kadar iyi tanırsanız, mutlu olmanın yollarını da o ölçüde bulmuş olursunuz. Güzel anlarınız ne kadar çok olursa, beyniniz boş zamanlarınızda o anılara yoğunlaşacak ve hayata pozitif bakmanızı sağlayacaktır.
Birçok başlık altında yapılacakları sıralayıp, bunların tamamını uygulamazsanız zinhar mutlu olamazsınız da demiyoruz. Her insanın hikâyesi farklıdır, bu nedenle çizeceği yol da kendine özgüdür. Yazımız da, özünde genel olgular üzerinden iyi olanı bulmayı sorgulamaktan ibarettir. İşte bütün bu karmaşık döngüler içerisinde dengeyi bulma çabasına ‘Yaşam Sanatı’ diyoruz. Bu durumda hepimiz birer sanatkârız. Becerikli sanatkârların ödülü ise huzur ve mutluluğa ulaşmak oluyor belki de… Ne dersiniz?
Haftaya görüşmek üzere…