Sevgili okurlar, bir çift düşünün, kadının aylar süren ısrarı ve zorlamasıyla tatile çıkıyorlar. Adam tatile hazırlık sürecinden itibaren kızgın ve gergin. Tabi kadın da geri adım atmıyor. Hazırlıklar bitiyor, arabaya biniyorlar, suratlar asık. Adam ekonomik olarak zorlanacakları bu tatile gerek olmadığını düşünüyor. Yolda trafik sıkışıyor. Adam bir yandan kendisini sıkıştıran araçlara bağırıp çağırıyor, bir yandan da tatil için direten karısına söyleniyor. Hava sıcak, uzun bir yolculuktan sonra bir otele yerleşiyorlar. Otel yemekleri vasat, havuza iniyorlar tıklım tıkış… 1 hafta boyunca genelde böyle geçen bir tatil sonunda evlerine dönüyorlar.
Yukarıda anlattığım durum bütün tatile çıkanlar için geçerli değil tabi ki, sizlere sadece bir örnek olay anlattım. Ulaşmak istediğim noktanın giriş kısmı burasıydı. Şimdi bu çiftin sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlara bakalım.
Siz bu çiftin arkadaşı olduğunuzu düşünün. Evinizde pijamalarla huzur içinde oturuyorsunuz. Bu arada Facebook’a ve Instagram’a arkadaşınızın fotoğrafları düşmeye başlıyor. İki tane gülümseyen yüz, arabanın içerisinde oturuyorlar. Kafalarında güneş gözlükleri. Paylaşımların üzerinde şöyle yazıyor: Kocişimle tatil başlıyor J J Daha sonra yoldan fotoğraflar geliyor, dinlenme noktalarında doğayla iç içe çekilmiş mutluluk ve sevgi dolu fotoğraflar. Bu paylaşımların üzerinde de şöyle yazıyor: Aşkla <3… Ertesi gün ve sonraki günler otelde ‘aşırı eğleniyoruz’ fotoğrafları, daha sonra ‘mutluyuz geziyoruz’ fotoğrafları…
Moraliniz bozuluyor; ‘ben evde atletle oturuyorum. Millet nasıl da eğleniyor!’ diye canınızı sıkıyorsunuz. Hemen tatile çıkmaya karar veriyorsunuz. Herkesten daha güzel fotoğraflar çektirmek ve herkesten daha çok eğlendiğinizi göstermek için. Herkes ucu bucağı olmayan bir geçit töreninde ha bire poz veriyor. Seyirciler de bu büyük törende var olmak için, daha vurucu pozlarla öne geçmeye çalışıyor. Yani sosyal medyada mutlu ve zengin gözükmek için verilen çok büyük bir emek var. Ama ekranınıza düşen paylaşımlarda bu gayret kısmı görünmüyor. Aşırı mutluluk pozları, buzdağının altındaki sıkıcı kısımları gölgede bırakıyor yani. İşte benim vurgulamak istediğim, sosyal medyanın illüzyonu bu.
Standford Üniversitesinde bu konuyla ilgili çalışmalar yapan araştırmacılar bu durum için bir kavram geliştirmişler; ‘’Ördek Sendromu’’
Ördekler gölün üzerinde hiçbir çaba sarf etmiyormuş gibi, rahat ve dingin bir şekilde süzülürler. Gölün altında kalan ayakları bir makine gibi çalışır ama dışarıdan bakınca bu durum hiç belli olmaz. Sosyal medyada suyun altında kalan kısımlar da ekranda gözükse, inanın kimse moralini falan bozmazdı. Bizim oralarda bu tür paylaşımlar için güzel bir ata sözü vardır; ‘’güttüğü üç tane keçi, ıslığı dağları tuttu’’ derler. Başkalarının bizim hakkımızda düşündüklerini önemsediğimiz kadar kendimizi önemsemedikçe de bu illüzyon böyle sürüp gideceğe benzer.
Sosyal paylaşım siteleri daha çok yeni sayılır. Toplumsal hayatımıza bodoslama giren bu uygulamaları daha bilinçli bir şekilde kullanıp yorumlamak önemli. Ne yapabiliriz? Ördek Sendromu konusunda daha duyarlı bir hale gelebiliriz. ‘Yüz de ısrar etme doksan da olur, insan dediğinde noksan da olur’ elimizdekilerin, hayatımızdakilerin kıymetini bilmek de önemli bir erdemdir. Belki de özendiklerimizin özendiği bir hayatı yaşıyoruzdur. Kim bilir?
Haftaya görüşmek üzere…