Sevgili okurlar, gemilerin yanaştığı iskelelerde, halatların bağlandığı beton ya da demir düzenekler vardır. Alanya iskelesinde de gözünüze çarpmıştır. Bu düzenekler, gemilerin iskeleden denize doğru kontrolsüz bir şekilde savrulup gitmesini önleme görevi görür. Hatta gemilerin açık denizde birbirine bağlanabilmesi için de bir kenarında bu sütunlardan bulunur. Akıntı olur, rüzgâr gelir, dalgalar şiddetlenir ancak, bu sağlam yapılar sayesinde gemiler limanda ya da açık denizin ortasında güvendedir.
İnsan da kendisini güvende hissedeceği bir limanda, ya da limanından çok uzakta bir açıklıkta halatlarını böyle bir yere bağlayıp huzur bulma ihtiyacı duyar. Bu sebeple güvendiği insanlar çevresinde olduğunda mutlu olur. İnsan ruhunu bağlayacak bir liman bulamazsa, hayatın gelgitleri içerisinde oradan oraya savrulması da muhtemeldir. Güvenmek, insan için bir ihtiyaçtır çünkü. Bu ihtiyaç karşılanmadığında bedenimiz değil belki ama ruhumuz hastalanır. İnsanın zamanla anladığı acı gerçeklerden biridir; güvenmek. En güvendiğiniz insan bile gün gelir güveninizi boşa çıkarabilir. Bir daha güvenmeyeceğinizi söyleseniz de güvenmekten kendinizi alamazsınız. Aşk biter mesela, dostluklar yıkılır ama güven öyle değildir; o zedelenir ve kırılır. Dostluğum kırıldı demeyiz, aşkım zedelendi demeyiz, ama güven duygusu bu ikisinden daha önemli olacak ki, kendimizi ifade ederken böyle çıkmış ağzımızdan…
Peki, kime sonsuz güveniriz? Anne gezindiğin bağ, baba yaslandığın dağdır derler. Çok doğru bir söz. Bizim buralarda bağ da çoktur dağ da çoktur. Karşılıksız sevgi ve güven içerisinde, menfaat barındırmayan saf bir ilişki biçimidir; anne baba ve çocuğu arasındaki ilişki. Ben olaya kendi tarafımdan bakmak istiyorum, babam ve kendimin baba oluşu üzerine düşündüm çok zaman. İnsan belki de doğduktan sonra ilk olarak baba diyor, ama babanın anlamı ve değeri büyüdükçe daha çok anlaşılıyor. İki hecenin içine kocaman anlamlar yükleyen bir kelime, çorak bir çölde gölge veren ulu bir ağaç gibi… Baba, bir anne gibi bedeninde büyütemiyor evladını ama en az anneler kadar yüreğinde taşıyor evladının canını. Bunu hepimiz içten içe biliriz de, hüznünü en az gördüğümüz insan babamız olduğundan anlayamayız çoğumuz. En az anlaşılan olmasına rağmen, yine de değeri sonradan anlaşılan bir hayat rehberidir baba. Varlığında görev edindikleri yokluğunda anlaşılır. Bir babanın sağladığı güvenin ve rehberliğin tadı, o gidene kadar fark edilmez bu yüzden. Ancak babası gidince büyürmüş insan, bir ulu çınarın ardından gölgesinde büyüttüğü yeni fidanlara yer açmak için…
Yazımızın başında, gemilerin yanaştığı iskelelerde halatların bağlandığı beton ya da demir düzeneklerden ve gemilerin açık denizde birbirlerine bağlandığı sütunlardan bahsettik. İşte denizcilik teriminde bu direklere verilen bir isim var; BABA. Ne kadar ağır olursa olsun yükünü yüklenen, orada öylece durarak sessizce görevini yerine getiren, kısıtlıyor gibi görünse de aslında gemilerin güvende kalmasını sağlayan sapasağlam direkler; Babalarımız gibi…
Bu yazıyı babalar gününde yazmak istemedim, sadece belirli günlerde anılamayacak kadar değerli insanlardır babalarımız. Hayatınız boyunca, kendinizi güvende hissedeceğiniz, sırtınızı dayayabileceğiniz, halatlarınızı dolayabileceğiniz bir ‘’BABANIZ’’ olması dileğiyle.
Haftaya görüşmek üzere…