Sevgili okurlar, bu hafta “ahlak” konusunu ele alacağız. Ahlak; kısaca belli bir toplumun belli bir döneminde, kabul edilebilir bireysel ve toplumsal davranış ilkelerini saptayan ve araştıran şeylerin bütünü olarak tanımlanır. İnsanın; insanla, hayvanla, doğayla ilişkisinin düzenlenmesi de ahlak kavramının birincil varlık sebebidir. Ahlak eğitimi, doğumdan itibaren aile başta olmak üzere toplumun tamamından alınır. Pek tabi ki verilen her eğitimin doğru olmayacağı da su götürmez bir gerçektir.
Bu konuya girmekle neyi vurgulamak istediğime gelecek olursak; diğer insanlara karşı sosyal hayatta, trafikte, iş yerinde, evde, sokakta… Yapılan haksızlık, şiddet, ayrımcılık ve benzeri bütün davranışlar ahlaksızlıktır. Hayvanlara işkence etmek, zehirlemek ve hatta tecavüz etmek ahlaksızlığın dik alasıdır. Doğaya zulmetmek, kirletmek, yakmak, dünyayı yaşanmaz hale getirmek, ahlaksızlığın dibidir. Öyle şeyler görüyoruz duyuyoruz ki insanın aklı almıyor artık. Canını kurtarmak için ülkemize gelmiş bir sığınmacının, amcası olacak insan altı bir varlık tarafından, hem de yeğenine aşık olduğunu iddia ederek evli çocuklu olan kızcağızı öldürüp eşyalarını çalmasına mı? Bayram sevincimizi kursağımızda bırakan, patileri ve kuyruğu kesilmiş o yavru köpekçiğe mi? Rant için, mangal için, sigara için güzelim ormanlarımızın ateşe verilmesine mi? Hangisine kahrolacağımızı şaşırdık. Bu insanlar nasıl yetişiyor? Nerede imal ediliyor? Yakıştırmak güç.
Ahlak da Ahlaksızlık da bulaşıcıdır. Ben buna inanıyorum. İpin ucu bir kere kaçtı mı, gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Adaletin tesis edilmesi noktasında vicdanları yaralayan kararlar da çıkmıyor değil. O zaman bu duruma nasıl dur diyeceğiz? Gücü yeten gücü yetene mi olacak? Yaygınlaşmış ahlaksızlık kaos demektir, sefalet demektir, can ve mal güvenliğinin ortadan kalkması demektir. Kim buna dur diyecek peki? Aile, Okul, Cami, Toplum, Sen Ben O… Yoksa birisi gelecek de, sihirli değneğini dokunduracak da, her şey mis gibi olacak! Yok böyle bir Dünya.
Güzel bir hikâyeyle ahlak konusunu sonlandırmak istiyorum;
Ateş, su, ve ahlak bir yolda karşılaşmışlar. Tanıştıktan sonra bir muhabbete tutuşmuşlar. Başlamışlar kendilerini tanıtmaya.
Ateş başlamış söze. “Bendeniz ateş, kimi zaman karanlıklarda aydınlık, kimi zaman soğuklarda ısınmaya sebebim. Kimi zaman güneşim, kimi zaman bir kor parçasıyım. Çok iyiyimdir. İnsanlar benden çok kere istifade edilebilir” demiş ve eklemiş ateş. “Fakat bir sinirlenirsem yakarım etrafımda ne varsa, kimi zaman yangın olurum ansızın, yakalarım en umulmadık anlarda, onun için benimle aranızı iyi tutun” demiş.
Sonra Su almış sözü, “Bendeniz su: Hayat kaynağıyımdır. Yokluğum çok kötüdür. Ben olmazsam yaşayamaz hiçbir mahlûkat. Her hayatta ben varım, benim olduğum yerde hayat olur, dolayısıyla insanlar da bana muhtaçtır.” Demiş. Sonra başlamış ateşin yaptığı gibi zararlarından bahsetmeye. Fakat demiş, ben bir kızarsam sel olurum bazen, bazen bir fırtınayla gelirim ne varsa yutarım, onun için benimle aranızı iyi tutun demiş.
Sıra Ahlaka gelmiş. “Bendeniz ahlak: Hayat düzeninde benim yerim başkadır, ben varsam hayatın tadı vardır, ben varsam insan denen varlık mutludur. Benim kimseye hiç bir kötülüğüm yoktur, kimseyi de tehdit etmem” Demiş.
Sonra ateş söze girmiş: “Ben bu arkadaşlığı çok sevdim, hani olurda bir gün birbirimizi kaybedersek nasıl buluşacağız? Demiş.
Su demiş ki “beni kaybederseniz eğer bir yağmur gördüğünüzde kaçmayın, yaklaşın ben orada olurum”
Ateş demiş ki “beni kaybederseniz eğer bir duman görürseniz, bir sıcaklık hissederseniz hemen gelin ben orada olurum “
Son sözü Ahlak söylemiş “Siz siz olun beni sakın kaybetmeyin; EĞER BENİ BİR DEFA KAYBEDERSENİZ BİR DAHA BULMANIZ MÜMKÜN OLMAYABİLİR...”
Haftaya görüşmek üzere…