Sevgili okurlar, bu hafta çağımızın en büyük açmazlarından birisi olan, ‘’toplum içerisinde yalnızlaşma’’ konusunu ele alacağız. Bu konuyu yazma düşüncesi nereden aklıma geldi, öncelikle onu açıklayayım. Her gün, mesai bitip eve geldiğimde kızımla şarkı-türkü söyleme oyunu oynuyoruz. Haliyle ben de çocukluğumuzda söylenilen şarkıları-şiirleri hatırlamaya başlıyorum. Şimdi bu yazıya başlamama sebep olan, Ahmet Kutsi Tecer’e ait, o güzel şiirden bir dörtlüğü sizlerle paylaşmak istiyorum;
Orda bir köy var, uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Şiiri biraz derinlemesine inceleyip yorumladığımızda, içerisinde menfaat barındırmayan bir sevgiyi anlattığını, bir şeyin değerli olması için illa şahsımıza ait olması gerekmediğini, üzerine basa basa, altını çize çize vurguladığını söyleyebiliriz. Bu memleketin dağını, yolunu, uzak bir köyünü, o köyde yaşayan al yanaklı çocuklarını, toprağını taşını, böceğini, kuşunu gözetmek, bizlerin vatandaş olarak gönül borcudur aslında. Çünkü onlar, sanıldığı gibi sahipsiz değildir; ‘bizim’dir .
Yıllarca övündük, Avrupa’da, ABD’de psikolojik rahatsızlıklar, yalnız ve mutsuz insanlar ne kadar çok! Oysa biz de öyle mi? Komşuluk, arkadaşlık, dostluk, birliktelik vb. Bizim en büyük gücümüzdü. Şimdiye baktığımızda, antidepresan ilaç kullanım oranlarının neredeyse her yıl ikiye katlandığı bir tabloyla karşı karşıyayız. ‘’Neden bu hale geldik?’’ sorusunun birçok cevabı var aslında. Bence; daha ilkokul birinci sınıftan itibaren; arkadaşlığı, paylaşmayı, sevgiyi doyasıya yaşayamadan, yarış atı gibi sınavlara hazırlanan çocuklar… Sürekli pompalanan marka takıntısı… Paranın tek ve en önemli değer olarak kabul edilmesi… İnsanların gönlüne girmenin, amaç değil araç olarak görülmesi… Popüler kültürün, geleneklere ve toplumsal değerlere yaşam alanı bırakmaması… Şeklinde onlarca cevap bulabiliriz bu soruya.
Toplayacak olursak, içerisinde bencilliğe yer olmayan bir sevgiyi, yüreğine ekebilen insanlar, hiçbir zaman kendisini yalnız ve boşlukta hissetmez. Duygusal anlamda yaşanan yalnızlık-boşluk hissi, aşırı bencilliğin bir sonucudur. Psikoloğa gittiğimizde, psikolog bize sihirli bir değnekle dokunmaz, profesyonel bir meslek elemanı olarak bize; hayata tutunduğumuz noktaları sorgulatır ve hayatı doğru bir noktadan tekrar tutmamıza yardımcı olur. Eğer günün sonunda mutsuz, huzursuz ve yalnızsanız, bunun sebebi; güvenilir ve sağlam sanarak tutunduğunuz dalların çürük çıkmasındandır.
Bir şiirden yola çıktık ve yolun sonunda da belirtmek isterim ki; kendimizden başka şeyleri görüp umursamak, bizlere yepyeni bir dünyanın kapılarını açacaktır. Nihayetinde, ‘hepimizin’ olan şeylere odaklandığımızda, bencilliği gönlümüzden attığımızda, varoluşumuzu (varlığımızın amacını) en sağlam şekilde anlamlandırabileceğimizi fark edeceğiz. Sonuçta her şey bizim elimizde…
Haftaya görüşmek üzere.