Sevgili okuyucular, bu hafta köşemizde” kısa kısa” farklı konulara değineceğim. O zaman başlayalım;



***İnternet bağımlılığının bir türü olarak görülen online (canlı) oyunlara dikkatinizi çekmek istiyorum, Çocuklarımızı lütfen göz ucuyla takip edelim. Benim çocuğum yapmaz demeyelim. Maazallah, artık günümüzde bela dışarda değil, odasında bilgisayar oynarken de bulabiliyor çocuklarımızı. “Masum bir oyun “ kamuflajıyla, çocukların “başkalarına veya kendilerine zarar vermesini dayatan” bir tuzaktan bahsediyorum. Ne yazık ki çocuk istismarcısı bu tür yazılımları sıkça duyar olduk. Dikkat!



*** “Olmaya Devlet Cihanda Bir Nefes Sıhhat Gibi” bu sözü duymayanımız yoktur. Bu sözü açmak istiyorum, bildiğiniz gibi değil çünkü. Burada Devlet’ten kasıt ‘Şans ’tır. İlahi bir şans da diyebiliriz buna, yani sahip olan kimseyi çok çok ileriye götüren türden bir şans. Mesela aynı şans anlamına “Başına Devlet Kuşu Konmak” sözünde de rastlarız. Hatta basit bir anlatımla bizim bugün kullandığımız Devlet sözcüğünün kökenini oluşturur o devlet sözcüğü. Buradan da şunu çıkarabiliriz; halk içinde talihten muteber bir nesne yok, ama en büyük talih aslında insanın sağlıklı olmasıdır. Bazı şeyler için “sağlık olsun” deyip geçmek, kendimize yapacağımız büyük bir iyilik olacak o zaman. Ne dersiniz?



*** Üniversite eğitimi görürken birçoğumuz gibi öğrenci yurdunda kaldım. Ankara’da bir çok üniversite ve bu üniversitelerde eğitim gören farklı ülkelerden misafir öğrenciler bulunmaktaydı. O dönemde Libya’da ortalık karışıktı Kaddafi düştü düşecekti. Koridorda Libyalı bir öğrenciyle karşılaştık. Ona bu konuda ne düşündüğünü sorduğumda “Kaddafi’den bana ne, canı cehenneme” demişti. Petrol zengini Libya, o döneme kadar öğrencilere yaklaşık 1000 TL burs veriyordu, her evlenene bedava ev, iş, vb. kıyakları da vardı. O Libyalı çocuğa, Devletine yönelik dışarıdan müdahale edilmesinden herhangi bir rahatsızlık duymaması nedeniyle hayretle bakmıştım. “İnşallah Libyalılar olarak ileride pişman olmazsınız” demiştim. Sahi pişman olmuşlar mıdır?



*** “Turist öz güveni” diye bir şey var, bu durumu Alanya’da yakından gözlemleme fırsatı buldum. İnsanların normal yaşantısında yapmayacağı şeyleri ‘ nasıl olsa burada beni kimse tanımıyor’ düşüncesiyle hunharca yapma durumunda ortaya çıkan duruma, teşhis olarak “turist öz güveni” diyoruz. Turizm bölgelerinde yerleşik yaşayan insanlar, turizm dönemlerinde bu durumu net bir şekilde gözlemleyebiliyor. Tatil yapmak, deşarj olmak, gönlünce eğlenmek tabi ki her turistin hakkı. Turizm bu ülke için bir nimettir. Tek ricamız lütfen nasıl bulmak istiyorsanız (insanları, otelleri, trafiği, plajları…) öyle bırakınız.



*** “Kayıkçı kavgası” sözü nereden gelir? Eskiden İstanbul’da Eminönü - Karaköy arasında yolcu taşıyan kayıkçılar, müşteri beklerken kendi aralarında kavgaya tutuşurmuş. Durup dururken çıkan kavgada sesler yükselir, kürekler havaya kalkar, sağa sola savrulurmuş. Kavga çıkınca, etraflarında toplanan halktan bazılarının kafasına kürekler iner, ama kürekler ne hikmet ise kavga eden kürekçilerin hiçbirinin başına değmezmiş. Bu düzmece kavga daha sonra denizden karaya taşınmış ve yankesiciler, Yeni Camii önünde kayıkçı kavgası benzeri düzmece kavgalar ile halkı çevrelerine toplayıp soymayı adet edinmiş. Sözün özü, “cüzdanı kaptırmamak”, “saksıyı kırdırmamak” için, bizi ilgilendirmeyen kısır kavgalara dahil olmamalıyız. Öyle değil mi?



Sağlıcakla kalın, haftaya görüşmek üzere….