“Başarmalıyım, daha ötesi yok. Nasıl güldürürüm kendime diğerlerini! Olmaz asla olmaz. Yapmam lazım, hem ben yapmayacağım da kim yapacak. Diğerlerinden ne eksiğim var?



“Bu sınav çok önemli oğlum/kızım. Kesinlikle en yüksek puanı sen almalısın. Bak komşunun çocuğuna nasıl harıl harıl çalışıyor. Sen de çalış. Bırak şu tiyatroyu, voleybolu falan matematikte fen bilgisinde kaç netin var ona bak sen!”



“O evi almamız lazım. Herkes ev sahibi oldu. Saçımı süpürge ettim yıllarca, o evi istiyorum valla. En güzeli en iyisi benim olsa ne olur yani! Yan komşu Ayşe kadar da mı yokum ben. Kadın iş bilmez yemek bilmez ama ekmeğin ortasını yiyor mübarek. Bey ne yap ne et o evi al bana!”



Şu “başarı” dedikleri şey yükte hafif ama pahada epey ağır. Ulaşmasının zorluğunu bir kenara koyuyorum taşıması ateşten gömlek. İçindeki malzemeleri saymaya kalktığınızda kibir, hırs, göz karartma, kaygı, bencillik, azim, mutluluk vs uzayan bir liste var elimizde. Tabi bu malzemeleri harmanlarken güzel bir kıvam oluşturmak için en önemli malzeme “insanlık” olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde önemsemediğimiz, ötelediğimiz, hatta “başarı” için vazgeçebileceğimiz bir konumda ne yazık ki..



Neyse konudan çok uzaklaşmadan “başarı” kavramına yeniden dönmek istiyorum. Birinci cümledeki iş yerindeki pozisyonunuz, ikinci cümledeki çocuğunuzun okuldaki/sınıftaki konumu, üçüncü cümledeki ev sahibi olma durumu. Tüm bunlar daha öncesinde olan aidiyetleriniz değil, doğal olarak gerçekleşmediği zaman da hayatınızdan bir kayıp olmayacak. Şimdi şunu düşünebilirsiniz; ne yani o zaman başarıya odaklanmayalım mı, başarılı olmayalım mı, bize ait olmayanı istemeyelim mi? Tabi ki hayır. Burada vermek istediğim mesaj, size ait olmayan bir şey için hayat memat meselesi yapmanız. İşte bu durum başarıyı güzel tahtından alıp bataklığa doğru sürüklemekte.



Günümüz dünyasında her rol için başarı temel kıstas. Bu mekanikleşme, insanların birbirleriyle olan ilişkilerini de derinden etkilemekte. Bir girdap gibi büyüyen ve önüne geçilemeyen her şey bireyselleşmenin de önünü açmakta. Gani kültürümüze çok uzak olan bu durum karşısında büyük bir karmaşa yaşadığımız da tartışmasız gerçek.



“En öne ben geçeceğim, en iyi ben olacağım” derken yapayalnız kalmakta, hasbelkader hayat mücadelesi vermemiz gereken olaylarda sudan çıkmış balık gibi nereye kaçacağımızı bilememekteyiz. Daha sonrası ise malum sonuçlar; depresyon, kaygı bozuklukları, travmalar…



Hadi çocuklar, gençler, yetişkinler, hayatınızın olgunluk döneminde olan yaşlılar; başarıya insanlığınızı da ekleyerek her türlü çalışmanıza, faaliyetinize hakkıyla devam edin.