Peki, Atatürk neden çocukları ve gençleri işaret ediyor? Çünkü insanlar ölür fakat fikirler ölmez! Bu idealleri sahiplenecek, geleceğe taşıyacak olanlar çocuklar ve gençlerdir. Memleketi “Muasır Medeniyetler Seviyesinin Üstüne Çıkarma” idealini duymayanımız yoktur. Ana ideal budur. Atatürk, 10.yıl Nutku’nda şu ifadelerle bu konunun önemini vurgulamıştır: “Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, “muasır medeniyet” seviyesinin üstüne çıkaracağız”. Muasır Medeniyet sözünden, sadece “ekonomik gelişmişliği” anlamanın yanlış olduğunu da yine bu sözler göstermektedir. Sadece iktisat değil din, ahlâk, hukuk, lisan, sanat, örf, fikir ve edebiyatla ilgili birikimler, o milletin bütününü oluşturur. O halde millî kültürümüzü oluşturan bütün bu unsurların ileri bir boyuta getirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde çağımızın medenî ülkelerinin gerisinde ve boyunduruğunda kalmaya mahkûmuz (Örnek: Suudi Arabistan).
Şimdi bu güzel günde “anmak” kısmından bir o kadar hayati öneme sahip “anlamak” kısmına doğru ilerliyoruz. Mustafa Kemal Atatürk, köklerine sımsıkı sarılarak oradan aldığı güçle ilerleyen bir “Türkiye Cumhuriyeti” hayal etti. Bu hayalini de gelecek nesillere emanet etti. Atatürk ne kadar bir asker, komutan, yönetici olsa da; duyguları, sevinçleri, sinir ve neşesi ile bizden biriydi. Ulusuyla bütünleşme yöneliminin en tipik göstergelerinden biri de şu kısa öyküde kendisini göstermektedir: Cumhuriyetin on ikinci yıl dönümü için bir sürü pankart hazırlanmıştır. Bunlar içinde şöyleleri vardır: ''Atatürk bizim en büyüğümüzdür'', '' Atatürk bu milletin en yücesidir'', ''Türk Milleti asırlardır bağrından bir Mustafa Kemal çıkardı''… Atatürk listeyi dikkatle gözden geçirir. Bunlar ve bunlara benzeyenleri çizerek, hepsinin yerine kendini en iyi ifade eden şu satırları yazar: ''Atatürk bizden biridir.''
Sene 1938, 10 Kasım... İstanbul Üniversitesi'nde saat 9'u 5 geçe, o kara haber duyulmuş... Bir Alman profesör o sırada Hukuk Fakültesi’nde görevli, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi, bir türlü karar verememiş. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelmiş. Kalkmış, rektörün yanına gitmiş. Aralarında şu konuşma geçmiş: ''Efendim, tereddütte kaldım, Acaba ne yapsam? Rektör cevap vermiş: ''Sizde büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın.'' İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak: ''Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki!'' demiş. Konu Atatürk olunca neresi anlatılsa eksik kalıyor, bizimkisi O’nu An(la)ma çabası sadece… Mekânı cennet olsun, kabri nurla dolsun. Hatıralarımızda, gönül dünyamızda ilelebet yaşayacaktır… Bir Fatiha okuyalım yürekten, bir de ideallerine sahip çıkalım gerisi Allah Kerim’dir.
Hepinizin bayramını bu vesileyle kutlarım. Ramazan Ayının Milletimiz için hayırlara vesile olmasını dilerim. Haftaya görüşmek üzere…