**
Gelelim günümüzdeki kavram kargaşalarına…
Sanatçı Sıla ile beraber “kadına şiddet” ve “kadının toplum hayatındaki yeri” tekrar tekrar önümüze sunulmaya başlandı.
Kadına şiddet “vicdanı olan bir kişinin” hiçbir şekilde tasvip edeceği bir durum değildir.
Şiddete konu olan kişinin Sıla olması, haberlerin bu konuda palazlanmasına da sebep oldu. Bir haberin yayınlanma süresi de birkaç günü geçmezken, Sıla ile ilgili haberler ise “bir hafta” aralıksız yayınlandı.
Özellikle her toplumsal olaydan sonra Türkiye’nin bu konuda eksikliğine değinen bir cenah var ki, bunlar kapıda malzeme bekliyorlar. Kadına şiddet sadece Türkiye’de vuku bulan bir olay değil, dünyanın her yerinde yaşanan bir olaydır.
Her gazetede, her kanalda aynı haberleri günden güne izledik. Medya eğer yönlendirmeyi bilirsen o kadar şeytan ki! Herkes olayın şiddet ve kavga boyutuyla ilgilendi ve sorulması gereken sorular akıllarda kaldı. Hatta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın, Sıla’yı araması her ne kadar müspet bir durum olsa da ülkemizdeki manevi kırılganlığın bir göstergesidir.
Olayın özü, savcılıktaki ifadelere göre Ahmet Kural’ın evinde geçiyor…
Kavga ve şiddet olayı burada yaşanıyor…
Evet, ister evde ister dışarıda olsun bu eylemin herhangi bir açıklanacak yanı yok lakin günümüzde “aile” kavramı anlam ve değerini yitirdi.
Aile, bir medeniyetin yapı taşı, objektif unsurudur.
Günümüzde aile kavramının içi o kadar boşaldı ki, bunun yerini “dost hayatı” veyahut “birlikte yaşam” adı altında kavramlar aldı.
Her gün belirli dozlarla topluma dikte edilerek zamanla toplumun da alışması sağlandı.
Lakin… “Aile” öyle bir kavramdır ki…
İslam’da “ailenin kurulması” ve bu olgunluğa erişenlere yardım edilmesi hem ayet hem de sünnetle sabittir. Diğer dinlerde de evliliğin önemsendiği ve ailenin korunduğu görülmektedir.
İlk Türk Devletleri’nde, her çadır ailedir ve diğer hukuk sistemlerine nazaran daha eşitliği gözeten bir yapıya sahiptir.
Yüzyıllardır en büyük medeniyetlerden biri kabul edilen ve hala bazı hukuk kuralları geçerli olan Romalıların gelişmesinin en etkili faktörlerinden biri ailedir.
Yetmiş üç yıl önce atom bombasıyla yerle bir olan Japonya’nın şu an küllerinden doğarak dünyada teknoloji ve sanayi alanında öncü devletlerinden biri olmasının sebebi ise araştırmalara göre “ milli şuur ve aile bağları” oluşturmaktadır.
Kıta Avrupa’sında artan yaşlılıktan dolayı, gençlere aile kurarak çocuk sahibi olması için teşvik paketleri bile verilmektedir.
Kısacası…
Sıla veya Ahmet Kural, ilerde bir başkası…
Daha çok kez önümüze getirilecektir…
Siz bu “aile” olayına ister dini, ister toplumsal, ister devletçi bir bakış açısıyla bakın; çıkacağımız kapı muhakkak bu kurumun korunması olacaktır.
Aile Bakanımıza düşen görev tabiki “kadını korumak” olsa da iş işten geçtikten sonra ne çare?
Önemli olan yaraya merhem olmak değil, yaralanmayı önlemektir.
Her doğrunun tartışıldığı dünyada herkesin bildiği bir gerçek var ki, bunun adı da ölümdür. Dünya’da bir insanın en büyük mirası ailesidir.
Bu sebeple bu olayın magazinsel boyutu abesle iştigaldir.
Bizler aileyi koruyan ne kadar müspet tedbir alırsak, toplum olarak o kadar gelişir ve muassır medeniyetler seviyesine ulaşabiliriz.
Hz.Adem babamız, Hz. Havva anamız olmasaydı nasıl gelirdik bu günlere?
Hepinize aileniz ve sevdiklerinizle hayırlı kandiller diliyorum.
Sağlıkla, huzurla ve “ailenizle” kalın!