1071’de Anadolu’nun fethiyle başlayan süreçten bugüne kadar birçok kez bulunduğumuz coğrafyada tehlikelerle karşılaştık.
Cumhuriyet tarihinde de devletimiz birçok kez yükselişini ve büyümesini engelleyecek olaylarla karşılaştı.
Darbeler, ekonomik krizler, toplumsal olaylar, yaptırımlar...
Yetmezmiş gibi siyasî açmazlar, mezhepsel-etnik tartışmalar, terör...
Üç tarafı denizlerle çevrili bu cânım topraklarda dört yanımızda ihanet hissettik.
15 Temmuz’da ise bu toprakların en büyük projelerinden biri olan “FETÖ’nün” kanlı yüzüyle tanışmak zorunda kaldık.
İnsanların millî ve manevî duygularını istismar ederek ceplerini boşaltan,
Halkın cebindeki parayla bankalar açan,
İslam kamuflajı altında faize “kâr payı” adında fetva çıkartan;
bu örgüt hiçbir şey yetmezmiş gibi devletin gücünü elinde tutmak istedi.
Gücünü günden güne kaybederken son bir çırpınışla, ağzındaki salyalarla taarruza geçti.
Kime karşı?
Türk Milleti’ne.
Neden?
Güç için.
Kimle?
Kul hakkından bahsedip, soruları çalarak makama yerleştirdiği “kul hakkı” yiyen haramzadelerle.
Her türlü zorluğu ve sıkıntıyı aşarak bugünlere kadar gelen Türk Devlet aklı, emperyalizmin bu maşasını da yerle bir etti.
Nasıl?
İnanç ve azimle.
Kimle?
Milletle.
İşte bu hain darbe girişimi, devletin sinir hücrelerine kadar ehliyet ve liyakat sahibi olmayan teröristlerce yapıldı.
Senelerdir hükümetlerle iyi iletişimler kurarak, organizasyonunu ülkenin her tarafında gerçekleştiren bu örgüt 15 Temmuz’da bu denli organizasyonların ne denli tehlikeli ve sağlıksız olduğunu bir kere daha gösterdi.
Makamların kutsaliyetini, koltuk sahiplerinin önemini gösterdi.
Çünkü...
Darbeyi yapanlar; emri Amerika’daki hoca görünümlü bir teröristten aldı. Bu terörist 15 Temmuz’da “Türkiye’yi vur emrini verdi!”
Savaş Hukuku’nda bile yasaklanmış eylemleri gördük.
Savaş Hukuku’nda dahil dokunulamayacak TBMM, kamu kurumları dahil birçok alan; daha dün askerî liselerde soru çalan sahte öğretmenler, keyfî yargılamaya yapan sahte savcılar, şanlı Mehmetçik üniformasını giyen takiyyeci teröristlerce vuruldu.
Milletin emeği olan tank ile silah ile bu milletin öz evlatları ateşe verildi.
Özellikle daha önceki darbelerin acılarını aşamamış, etkilerini hala yaşayan kişiler; torunlarıyla, evlatlarıyla daha önceki yaşananların olmaması için tankların önüne yattılar, aynı gül bahçesine girer gibi kurşunlara doğru atıldılar.
Ehliyet ve liyakattan yoksun, darbeye kalkışan TERÖRİSTLERİ, yine milletin azmi ve kararlığı sindirmiş; Türk Demokrasisine geçmişte gelen zararların bir kısım da olsa önüne geçilmiştir.
Tarih boyu milletimizin fıtratına işlemiş genler 15 Temmuz’da bir kere daha ortaya çıkmıştır.
Askerî üniformayla ve karalama kampanyalarıyla töhmet altında bırakılmaya çalışılan Türk Askeri; milletten aldığı güç ve yetkiyle darbenin bastırılmasında önemli bir role sahip olmuştur.
Her ne olursa olsun; ilk Türk Devletini kurduran irade , son Türk Devleti’ni de ayakta tutmaya kararlı olduğu bir kere daha göstermiştir.
Coğrafya kaderdir. Kaderimiz olan bu “kanlı” coğrafyadan hiçbir gücün Türk Devleti’ni silemeyeceği bir kere daha tescillenmiştir.
Darbelerle, ekonomik krizlerle, her türlü baskı ve engellemelerle sürekli olarak yok edilmeye, himaye altına alınmaya çalışılan Türk Milleti; karakteri olan özgürlüğe ve bağımsızlığa olan inancını yenilemiştir.
Lakin...
Her türkü imkan verilerek; ehliyetsiz ve liyakatsız kadroları devletin her kademesine geçirerek “devlet içinde devlet” oluşmasını sağlayan her siyasî, 15 Temmuz’dan ders çıkararak devlet yönetiminde aile, cemaat, cemiyet olmayacağını anlamalıdır.
Artık iç hesaplaşmanın, FETÖ musibetinden yarar çıkarmanın vaktidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anahtar kelimeleri;
Ehliyet, liyakat, adalet, demokrasi ve barış olmalıdır.
Artık devlet hariç, hiçbir mensubiyet bağına imtiyaz vermemenin; senelerce cumhuriyet ve demokrasi kavramlarına düşman olanların bu kavramlarla tanışma ve barışma vaktidir.
Daha dün cumhuriyete söverek, demokrasiyi “şeytan işi” sayan kişiler de 15 Temmuz’da cumhuriyet ve demokrasinin önemini anlayarak meydanlara çıktı. Umarım en büyük kazanımlardan biri de cumhuriyet ve demokrasiyle kavgası olanların bu kavramların değerini anlaması olur. Çünkü bu değerlerin anlamını 15 Temmuz’da milletçe anladık.
15 Temmuz’da millî ve manevî değerlerimizi korumak adına cepheye koşarak şehadet şerbetini içen tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, gazilerimize yüce Allah’tan şifa diliyorum.
Ayrıca taraflı tarafsız herkesin takdir ettiği İzmir’in Hasan Tahsin’i, Maraş’ın Sütçü İmam’ı, Çanakkale’nin Seyit Onbaşı’sı; Özel Kuvvetlerin Ömer Halisdemir’ini de saygıyla anıyorum.
Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır!