Sevgili okuyucular, bu hafta beğenilme ihtiyacı ve samimiyet üzerinde değerlendirmelerde bulunacağım. Bu konuda çevrenizde kolayca bir gözlem yapabilirsiniz. İnsan, doğası gereği takdir edilmek, onaylanmak, beğenilmek ister. Esas sorun şu ki bu beğenilme arzusuyla olmadığımız biri gibi mi davranıyoruz? Ortamına göre yüzümüze taktığımız maskelerimiz mi var? Yani kısacası ‘’millet ne der’’ diyerek mi yaşıyoruz?
Modern dünyada artık insanların iletişim hızı ve miktarı katlanarak artıyor. Dünyanın diğer ucundaki kişi, üzerimizdeki elbise ya da saçımızın şekli ile ilgili bize bir beğeni (like) gönderebiliyor. Çoğu insan da beğenilme arzusu durdurulamaz boyutlara ulaştığında farkında olmadan sürekli daha fazlasını ister hale geliyor. Daha fazla beğeni almak için diğer insanların beğendiği şeyleri yapmaya ve onların beğendiği şekilde yaşamaya başlıyor. Psikolojide insanı üç şeyin yönettiği kabul edilir. Bunlar; İD (içimizdeki ilkel duygular) Ego (dış dünyanın gerçekleri ve iç dünyanın haz arayışı arasında dengeyi sağlayan mekanizma) ve Süper Ego (toplumsallaşma ve değerlerle gelişen parçamızı ifade eder) şeklinde sıralanır. Yani psikolojimiz Ego, İD ve Süper Ego arasında dengeyi bulmaya, çözüm üretmeye çalışır. Ego daha çok bilinçli bir işlem yaparken, id ve süper ego daha çok bilinçdışı bir işlem yapmaktadır. Kısacası, sadece fotoğraf çekip paylaşmak için yaptığımız şeylerin aslında istediğimiz şeyler olmayabileceği, bunu bilinçsiz bir şekilde istediğimizi sandığımızı ve bu sebeple de aslında kendimiz olma konusunda samimi davranmadığımızı anlatmaya çalışıyorum.
Ooo, bayağı bi karışık oldu değil mi? Yahu çoğu insan gerçekten hissettiği gibi yaşamıyor! Gerçekten düşündüğünü söylemiyor, gerçekten gülmüyor, gerçekten ağlamıyor, kendi doğrularının arkasında durmuyor… Nerede ne yapması - ne söylemesi gerektiği diğer insanların takdirine ve eleştirisine göre değişiyor. Hepimiz duymuşuzdur ‘’cebinde parası yok, üç bin liralık telefonu var’’ sözünü. Mesela sizce bu durum mantıklı şekilde oturulup alınmış bir karara benziyor mu? Bu, diğer insanlarca ‘’vaay telefonun güzelmiş’’ densin diye yapılan bir şey değildir de nedir? Aslında bu durumun tespitini ‘’ayranı yok içmeye atla gider çeşmeye’’ J diyerek atalarımız yıllar önce de yapmış…
Başkaları için yaşamanın girdabına kapılan ve sosyal baskıyla kışkırtılan insanlar, kısacık yaşamlarında ‘’el âlem ne der’’ ekseninde yaşayıp zihinlerini ve bedenlerini tüketirler. Sadece misafir gelecek diye temizlik yapmak bile bu dürtünün eseridir. Bu insanların geriye dönüp baktıklarında gördükleri de ne yazık ki pişmanlıkları ve yaşanmamış hayatlarıdır... Başkalarına göre yaşayanlar hayatı kendi ilkeleri doğrultusunda değil, başkalarının istekleri doğrultusunda iyi ya da kötü devam ettirirler. Başkalarının değerlerini kendi ilkelerinin üzerinde tutarlar.
Yaşlı bir kızıl derilinin hayatından bir kesiti anlatan aşağıdaki hikâye ile durumu özetlemek istiyorum:
Sonbaharda, kızıl derililer yaşlı şeflerine “kışın soğuk geçip geçmeyeceğini” sormuşlar. Bir ön görüsü olsa da emin olmayan şef, kışın soğuk geçeceğini ve hazırlanmak için odun toplamaları gerektiğini söylemiş. İyi bir önder olan şef, en yakın telefon kulübesine gittikten sonra Ulusal Hava Durumu Servisi'ni arayıp sormuş: ‘’Kış soğuk mu geçecek ? ‘’ Telefondaki adam; ‘’Evet, bu kış epey soğuk olacak.’’ Şef, köye geri dönüp odun toplama işini hızlandırmış. Bir hafta sonra şef tekrar Ulusal Hava Durumu Servisi'ni aramış: ‘’Kış çok mu soğuk geçecek?’’ Telefondaki adam: ‘’Evet, bu kış gerçekten oldukça soğuk olacak.’’ Böylelikle şef geri dönüp adamlarına bulabildikleri bütün odun parçacıklarını toplamalarını söylemiş. Bir hafta sonra, şef tekrar Ulusal Hava Durumu Servisi'ni aramış: ‘’ Bu kışın
çok soğuk geçeceğine kesinlikle emin misiniz?’’ Telefondaki adam: ‘’Kesinlikle eminim bayım, kızıl derililer deli gibi odun topluyor. Kızıl derili yaşlı şef ne kadar yanılmış olabilir ki?’’
Son olarak, insanı ‘’birey’’ yapan nedir? Bence kendi isteklerini ve doğrularını kendi ilkeleri ile erdemli bir şekilde yaşamasıdır. Bu da insanı pasifleştiren ve önemsizleştiren yapmacık döngülerden kurtulup bir adım öne çıkmasıyla ve bu hayatta ben de varım demesiyle olacaktır. Unutmayın, elimizde başkaları için yaşanacak bir ‘’hayat bileti’’ daha yok!