Sevgili okurlar, her anne baba evladı için güzel bir gelecek diler. Bu noktada bazı çocuklar şanslıdır, çünkü onların anne babaları sadece dilemekle kalmaz, planlı bir şekilde çocuğunun gelişimini takip eder ve başarılı olması için evladını sürekli teşvik eder. Bir de benim tabirimle ’kısa yoldancılar’ vardır. Böyle kişilerle gelecek planları, hayalle umutlar paylaşılmaz. Çünkü ne derseniz deyin ‘’kısa yoldan bir yere at kendini’’ diyerek kestirip atarlar. O gazla, bakkaldan ekmek almaya üşenenler; hırsız peşinde koşan polis, konuşmaya mecali olmayanlar; avukat, çocuk görünce eli ayağı dolananlar; öğretmen oluverirler. Sonrası malum, bir ömür boyu mutsuzluk, stres, şikayet, depresyon vs. vs. ve hiç bitmeyen bir gelecek kaygısı…

Bugün gelişmiş toplumlarda hiçbir anne baba, akademik kariyer yapabileceğini düşünmediği çocuğunu, bizim ülkemizde halk dilinde ‘düz lise’ adıyla faaliyet gösteren bir okula göndermek istemez. Çocuğun, meslek edinebileceği bir alanda kendisini geliştirmesini daha mantıklı bulur ki, bizim 10-15 yıl sonra geleceğimiz nokta da burasıdır. Bugün iyi bir berberin, kaportacının, boyacının, marangozun, elektrikçinin, su tesisatçısının ve buna benzer meslekleri icra edenlerin gelecek kaygısı yoktur. Öte yandan işletme, iktisat, kamu yönetimi, maliye, sosyoloji, tarih, coğrafya, birçok öğretmenlik bölümü, su ürünleri, ziraat, veterinerlik vb. bölümlerden lisans derecesi almış olan insanlar gelecek kaygısını iliklerine kadar hissetmektedir. Haliyle, ön lisans ve lise mezunlarının durumu da yukarıdakilerden daha parlak değildir. Velhasıl, uzun yoldan kısa yoldan fark etmiyor, önemli olan çocuğumuz için, kendimiz için ya da sevdiklerimiz için en doğru yolu kestirebilmek aslında. Herkes akademik kariyer yapacak, herkes yönetici olacak, herkes masa başı iş yapacak; öyle bir dünya, dünyanın hiçbir yerinde yok.

Başlangıçta çocuklarımız özelinden gitsek de bu konu genel bir konu aslında. Gelecek kaygısı konusunda; geçmişi değiştirecek gücümüz yok, gelecek ise belirsiz bir şekilde önümüzde duruyor. Bu noktada kaygılanmamız gereken, gelecek değil ‘şu an’ olmalıdır, diye düşünüyorum. Olasılıkları hesap ederek, sürekli kafa yormaktansa, içinde bulunduğumuz zamanı değerlendirmek daha doğru geliyor bana. O yüzden de okul başarısı ve hayat becerileri hakkında fikir sahibi olmadığımız çocuklarımız için duyduğumuz gelecek kaygısı, sonucu değiştirebilir mi? Ya da harekete geçirmeye üşendiğimiz potansiyelimizle; hayallerimiz ve hedeflerimiz konusunda gelecek kaygısı duymak bize ne kazandırır?

Sevdiğim bir dizide, bir karakter işler sarpa sarınca şöyle diyerek olaydan sıyrılırdı; ‘orasını karıştırma, orası muallak’ bizde konu muallak yerlere gitmeden, bu haftalık bu kadar diyelim. Hepimizin bildiği gibi hayat zor, hiçbir şey kolaylıkla elde edilmiyor. Bu hafta, gelecek kaygısı duymaktansa yaşadığımız zamanı verimli kullanmanın ve sorumluluğu üzerimize almanın daha faydalı sonuçlar doğurabileceğine değinmeye çalıştım. Herkesin kendisine sorması gereken tek bir soru var aslında; ben üzerime düşeni layıkıyla yapıyor muyum? Cevabınızın ‘orasını karıştırma, orası muallak’ olmaması dileğiyle… Haftaya görüşmek üzere…