Sevgili okurlar, kısa bir süre önce ortaya çıkan ve sosyal medyayı sallayan “Falling Stars” yani Kayan Yıldızlar akımı Türkiye'ye de sıçradı. Birçok ‘ünlü’ bu akımı takip eden paylaşımlar yapıyor. Bu arkadaşlar, birbirlerini paylaşımlarda etiketleyip güya meydan okuyarak olayı iyice yaygınlaştırıyorlar. Ünsüz ünlüler, kendini ünlü sananlar, özentiler, birbirlerini yerlerde sürünürken poz vermeye davet ediyorlar. Verdiği mesaj nedir? Ne amaçla yapılmaktadır? Orasını anlamak mümkün değil.

Başka kültürlerden kopyala yapıştır yapmak, kendi kültürüne dair bir şeyler üretememek kültürel yozlaşma alametleridir ne yazık ki..  Şimdi dikkatli bakınca bu günlere gelineceği aslında çok eskilerden belliymiş diyor insan. Mesela Yeşilçam’da Hayat Sevince Güzel filminde, köylü kızı Ayşe vardı, herkes onun sıcaklığıyla samimiyetiyle dalga geçerdi. Hatta bir partide, kızcağız halk oyunu oynamıştı da, herkes bu ‘köylü hareketine’ gülmüştü. Yani sözüm ona; köylü olmak gülünecek bir durum, batı özentisi antin kuntin şeyler ise medeniyet göstergesiydi. Filmler, haberler, gazeteler ve şimdi de internet ile toplumsal bilinçaltımıza bu şekilde kazındı; köylülük kurtulunması gereken, dalga konusu bir durumdu. Batı tarzı ilişkiden anlamayan kıza Kezban dendi, çünkü Kezban köylüydü, öyle işlerden anlamazdı…

Şimdi İstanbul’un entelektüeli, Ege’de bağ, bahçe, tarla, tavuk, inek işine girip “organik” yaşamaya çalışıyor. Sanırsın Amerika’yı yeniden keşfetmiş… Kardeş, o beğenmediğiniz köylü öyle yaşıyordu, üretiyordu, alın terini toprağa düşürüyordu. Hor görüldü, küçümsendi, bıraktı toprağını, gitti şehre bir fabrikaya işe girdi… Köyde kimse kalmadı, illet bir hastalıktan kaçar gibi terk etti herkes; evini toprağını.. Çünkü köylü olmak, hayata bir sıfır geride başlamaktı, öyle algılatıldı. Çünkü Şehirde “atomu parçalayanlar” tarafından öyle buyrulmuştu bir kere…

Yahu onu da mı ithal ediyoruz? Evet ediyoruz, edeceğiz de… Kısa yoldan emeksiz zengin olmayı marifet bildiğimiz sürece de daha çok sular akar bu köprünün altından. “Köylü Milletin Efendisidir” sözündeki derinliği şimdi daha net görebiliyor, algılayabiliyoruz. Evet köylü, kültürüyle, üretimiyle, emeğiyle her milletin efendisidir, korunup kollanması, saygı görmesi gerekir. Genel anlamda örf, adet, gelenek ve göreneklerimize karşı ‘ ne gerek var yeaa’ ‘ çok saçma şeyler yeaa’ deyip de, başka toplumların abukluklarına sevdalanan azımsanmayacak bir kitleyle karşı karşıyayız. Bu abukluklar yeri geliyor falling stars, yeri geliyor harlem shake oluyor.

Kendi toprağıyla bağı zayıf olan insan, domates fidesi gibi kafasından tutup çekince köküyle birlikte elinize gelir. Oysa, toprağına sımsıkı sarılan bir çınarı hangi güç oradan çekip çıkarabilir ki? Kendi toprağında çınar olmak varken, ben illa domates fidesi olacağım diye ısrar edenin de bir sezonluk saltanatı olacak tabi ki. Bizi bin yıldır bu topraklarda tutan şey kültürümüzdür. Bizim kültürümüzde yerlerde sürünmek yoktur, şuursuzca tepinmek yoktur, büyüklerimize saygıda kusur etmek yoktur, aileyi yok saymak yoktur. Böyle insanların kendini yıldız sandığı, iki beğeni fazla almak için böbreğini satacak insanların pirim gördüğü toplumda, ‘Yıldızlar’ tabi ki kaygan olur..

Kısa bir bilgi ile yazımı sonlandırıyorum;

Eskiden TRT’de Neşet Ertaş anons edilirken, Mahalli Sanatçı Neşet Ertaş’ın falanca türküsüyle devam ediyoruz diye anons yapılırdı. O zaman Neşet Ertaş ülke çapında tanınan ‘Gerçek Bir Yıldız’dı. Neden mahalli sanatçı diyorlardı? Çünkü Neşet köylü çocuğuydu, çalgıcıydı… Hak ettiği değeri hiçbir zaman da görmedi. Şimdi Neşet Ertaş’ı öyle anons ettirenlerin isimlerini kim biliyor? Kim hatırlıyor? Bu işler böyledir işte… Haftaya görüşmek üzere…