Sevgili okurlar, bu hafta sizlere “kişisel gelişim” konusu üzerinden bir değerlendirmede bulunacağım. Kişisel gelişim, en basit tabiriyle; İnsanın, içinde bulunduğu durumdan ve elindeki imkânlardan faydalanarak, en yüksek potansiyeline ulaşma çabasıdır. Bu potansiyeli ortaya çıkarma meselesi, bir anda olacak iş değildir. Hayat boyu süren, ilmek ilmek işlenen bir hikâyedir aslında; ‘kişisel gelişim’. Birkaç on yıldır dillerden düşmese de, tam manasıyla anlaşıldığını düşünmediğim bir kavram.

Herhangi bir kitapçıya girdiğinizde, ziyadesiyle büyük bir standın, kişisel gelişim kitaplarına ayrıldığını gözlemleyebilirsiniz. Aile hayatından ilişkilere, iş yaşamından ekonomiye, hayatın her alanında yol haritası ortaya koyan bu kitaplar, genelde; on altın kural, yüz temel nokta, başarıya giden yol, altın öneriler, nasıl başardım vb. isimlerle satışa sunulurlar. Bence bu kitaplar, yazarlarının kişisel gelişim hikâyelerini anlattığı, hatta bunu ekonomik gelir kapısına dönüştürmeyi bile başardığı, bizim kendi kişisel gelişimimize umduğumuz faydayı sağlama ihtimali çok düşük olan eserlerdir. Neden böyle düşünüyorum? Kişisel gelişimi yukarda tanımlarken; ‘’insanın içinde bulunduğu durum ve elindeki imkânlar’’ dedik. O kitapların yazarları ile bizim durumlarımız ve elimizdeki imkânlar aynı mı? Tabi ki değil. Bu durumda, zaten çoğu yabancı olan yazarların önerilerinden yola çıkarak, nasıl bir başarı elde edebiliriz ki?

Kitaplar konusunu geçip, diğer bir önemli konuya gelelim. Kişisel gelişimden beklentimiz olan; başarı, mutluluk, para gibi faktörlere ‘hemen’ ulaşabilir miyiz? Sabah uyandığımızda, bu gün artık bambaşka birisi olacağım demek, ya da pazartesiden itibaren artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demek, kişisel gelişim değil; sadece ‘uygulanma ihtimali gayet zayıf olan kararlar zinciridir’. Öncelikle insan, kendisinde bir değişim ihtiyacı olduğunu hissetmeli ve değişime yönelik güçlü bir isteği olmalı. Burada, alışkanlıklarından, bazı tavır ve davranışlarından, sevdiği rutinlerinden vazgeçmeyi göze alacak kadar güçlü bir istekten bahsediyorum. O zaman, suyun akıp yatağını bulduğu gibi, insanında hayat içerisindeki yerini belirlerken ortaya çıkardığı güç; ‘kişisel gelişimdir’ diyebiliriz. Ve bu durum bir ömür boyu sürer gider, ta ki son nefesimize kadar… Çocuklarımıza, sevdiklerimize ve çevremizdekilere bir miras gibi bırakabileceğimiz duygu, düşünce ve davranışlarımız; bu ortaya çıkan gücün yansıması olarak, bizden sonra da var olmaya devam edecektir belki de… Böyle düşünmek güzel hissettiriyor insana, bilmem bana katılır mısınız?

Bu noktada kavak ağacı ve kabağın hikâyesini sizlerle paylaşmak istiyorum;

Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün kabak kavağa dayanamayıp:

-“Ey kavak! Sen kaç ayda bu hale geldin?” diye sormuş.

Kavak: -“On yılda” demiş.

Kabak:-“On yılda mı?” diye çiçeklerini sallayarak gülmüş ve: -“Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!” demiş.

Kavak: -“Doğru” demiş.

Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Kavağa endişe içinde sormuş:

-Neler oluyor bana ağaç?

Kavak: -“Ölüyorsun” demiş.

Kabak: -“Niçin?” diye sormuş.

Kavak: -“Benim on yılda geldiğim yere, bir kaç ayda gelmeye çalıştığın için.” demiş.

Nihayetinde, çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz… Yirmi dört saatte hazır, paket program kişisel gelişim diye bir şey yoktur. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte olduğu gibi, bu işte de alın teri ve emek şarttır. Kişisel gelişiminizin yaşam boyu sürmesi dileğiyle…

Haftaya görüşmek üzere…