Sevgili okurlar, nezaket sahibi, kurallara uyan, iyi niyetli insanların haklarının yenmesi ve onların enayi yerine konması durumuyla hiç karşılaştınız mı? Eminim karşılaşmışsınızdır… Trafikte ilerlerken, sağ şeridin de sağında bir şerit var, buraya emniyet şeridi deniyor, yani acil durumlarda kullanmak üzere normalde boş olması gereken bir şerit. Kurallara uygun bir şekilde yolunuzda gidiyorsanız, siz birkaç trafik ışığı beklerken, bu şeritten milletin vızır vızır geçtiğini görmüşsünüzdür. Siz enayi misiniz? Hayır! Sadece kurallara uyuyorsunuz. Ya da bir kamu kurumunda sıra beklerken, kapının eşiğine tünemiş birisinin, ilk boşlukta içeri daldığını gördünüz mü? Onu da görmüşsünüzdür… Peki, siz öyle yapmayı bilmiyor musunuz? Pek tabi ki biliyorsunuz, ama herkesin bir hakkı var, o hakka saygı duyuyorsunuz. Ya da verginizi, harcınızı, borcunuzu tıkır tıkır ödüyorsunuz, bir bakıyorsunuz; hop af gelmiş... Eee sizin suçunuz ne o zaman? Bir işinizi hallederken, ’bağırıp çağırmadınız’ , ‘olay çıkarmadınız’ diye işinizi halledemediğiniz oldu mu? Tatlı dille hakkınızı aradınız diye, ‘vur ensesine al lokmasını’ birisi olarak görülmeniz doğru bir şey mi? Değil! Eğer siz de bu söylediklerimden muzdaripseniz, vallahi “haklısınız ama alacağınız yok…”

Bu gözler, herhangi bir sıraya kaynak yapan birisine ‘lütfen sıranıza geçin’ diye, kendisini uyarana saldırılanları gördü. Trafikte kurallara uyuyor diye, tamponunun dibine dayanılıp selektör yakılanları, yaya geçidinde durup yayaya yol veriyor diye küfür yiyenleri gördü. Buna benzer bir kamyon örnek yazılabilir. Kısacası, yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali oluyor genelde bu işler. Oysaki bu durumun tam tersi olması gerekiyor... Düzene uyan insanların değil, uymayanların cezalandırılması gerekiyor. Muasır medeniyet seviyesi dedikleri şey sihirli bir formül değildir, böyle küçük ayrıntıların toplamından ibarettir. Ne yazık ki, birey olarak bu seviyeye ulaşmak da bir anlam ifade etmiyor. Toplum olarak, toplumsal bilinç olarak bu seviyeye ulaşıldığında, bu konuda anlamlı bir ilerleme kaydedildiği söylenebilir. Doğrusunu söylemek gerekirse de bizim için “tünelin ucunda bir ışık görünmüyor” bence.

İşlerini, olması gerektiği şekilde halletmeye çalışan, evrensel iletişim kurallarına uygun davranan insanların, “kafası basmıyor sanılması” durumu var bir de, bu durum için başımdan geçen bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum;

Ekonomiden yeni mezun olduğum yıllarda, muhasebeci olmaya heves etmiştim. Dayımın muhasebe bürosunda staj tarzı çalışmaya başladım. Bir esnafın faturalarının lazım olduğu ve gidip almam gerektiği söylendi. İlgili dükkana girdim, “Selamın Aleyküm amca, hayırlı işler, senin falanca döneme ait faturaları bürodan istediler, bugün girilmesi gereken veriler varmış” dedim. Cevap olarak; “Ne faturası …( burası küfür) , fatura matura yok, elli kere fatura mı göndereceğiz, gönderdik ya …( burası da küfür)” dedi. Bunun üzerine bende “bir yanlışlık oldu herhalde, kolay gelsin hayırlı işler” diyerek büroya geri döndüm ve esnafta fatura yokmuş dedim. Bana “ sen anlatamamışsındır” dediler. Yanıma, kösele ayakkabılı, ayakkabısının arkasına basan, elindeki tespihi sürekli dairesel biçimde sallayan, gömleğinin üst iki düğmesi açık, bir cümlenin özne ve yükleminde aynı anda küfür kullanmayı başarabilen, meslek lisesini yeni bitirmiş bir stajyer verdiler ve aynı esnafın dükkanına doğru yol aldık. Yanımdaki, esnafın saçtan yapılmış kapısını, ayakkabısının burun ucuyla tekmeleyerek açtı, şangır şungur girdik içeriye ‘ dayı neediyin?’ dedi. Esnaf da ‘oo yeğenim hoş geldin’ diyerek karşıladı. Selamlaşma faslı bitince, bizim stajyer; ‘faturaları neye vermiyon …. (burası küfür) çeyizine mi koyacan? Ver gari, bissürü işimiz var, seni mi bekliycez? ( burası da küfür)’ dedi. Esnaf da ‘hee o faturalar mı’ dedi. Kalktı, arka odaya geçti ve faturaları getirdi. O gün o dakika bu muhasebecilik sevdasından vazgeçtim. Adamın faturasını bile düzgünce isteyince vermiyor, bir de muhasebe işini yapıp parasını istediğimi düşünemedim bile!

Bence kuralları kişilere uydurmaktan vazgeçmeliyiz artık, kurallar herkes uysun diye konulur. Bu kurallar yeri geliyor sosyal yaşam kuralları oluyor, yeri geliyor toplumsal nezaket kuralları oluyor. İnsanlar uymuyor diye neden kuralları görmezden gelelim ki… Hem bu sayede herkes “aynada” kendisini görme fırsatı bulur belki... Ne dersiniz?