Sevgili okurlar bu hafta sizlere Murphy Kanunlarından bahsedeceğim. 1917 doğumlu Edward A.Murphy ABD Hava Kuvvetlerinde 1949’da roketler üzerine deney yapan mühendislerden biriydi. Mühendislik ve teknik konularda hata payını sıfıra yaklaştırmak üzerine kafa yorduğu sırada ‘Murphy Kanunlarının’ temelini attığının farkında değildi belki de. İlginçtir ki, bu kanunların bütün Dünyada yaygınlaşması ve çoğu insanın ilgisini çekmesi de mühendislik alanının sınırlarını aşarak, yaşamın her alanında genellenebilirliği olan bir felsefeye dönüşmesinden ileri gelmektedir.
Peki nedir bu Murphy Kanunları? Tam bir tanımı olmamakla birlikte, genel mantığı; Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir." şeklindedir. Nasıl yani? Mesela Murphy çıkarımlarına göre; ‘Bir şeyin olma olasılığı, istenme derecesi ile ters orantılıdır.’ Hepimiz kendi hayatlarımıza baktığımızda, neyi en çok istemişsek, onun bizden o hızda uzaklaştığını deneyimlemişizdir. Ne kadar beklerseniz bekleyin, istenmediği zaman gelecektir. Reçelli ekmek ne zaman yere düşse, reçelli kısmı hep yerden tarafa gelir. Ne zaman arabanızı yıkasanız yağmur yağar, yağmur yağacağı için arabanızı yıkamadığınızda yağmur yağmaz. Sıkışık trafikte şerit değiştirdiğinizde, terk ettiğiniz şerit daha hızlı akmaya başlar. Birileri ile karşılaşma ihtimaliniz, kimselere görünmek istemediğiniz zaman en üst düzeydedir. Sigara dumanı, her zaman sigara içmeyen kişiye doğru gelir. Diş ağrısı, gece ve tatil gününde başlar. Dakikalarca beklediğin otobüs, tam sen sigara yaktığın anda gelecektir. Karar verme anlarında, eldeki bilgi miktarı, kararın önemi ile ters orantılıdır. Bu ve benzeri bir sürü örneğe, konuyla ilgili kısa bir araştırma sonucunda ulaşabilirsiniz ve eminim bu örneklerden bazıları sizin de başınıza gelmiştir. Şanssızlıklara mizahi bir şekilde yaklaşan Murphy Kanunları sayesinde, başımıza gelen ‘kötü’ şeylerin, gündelik hayatımıza maddeler halinde ve esprili bir şekilde uyarlanması, aslında insan psikolojisine de iyi geliyor. Pollyanna mutluluğu yaratmasa da, Murphy Kanunları sayesinde yaşadığımız talihsiz durumların başımıza gelebiliyor olma ihtimalinin mantık dışı olmayışı, kişiye sorunlarıyla, problemleriyle başa çıkabilme ve bu sorunlarının üstesinden gelebilme cesareti ve motivasyonu veriyor.
Murphy kanunlarının en çok ilgimi çeken çıkarımlarından birisi şudur: “Yaşam” siz başka planlar yaparken olan şeydir. Peşinden koştuğumuz, planladığımız her şeyin, aslında bizim dışımızdaki değişkenlere bağlı olduğu gerçeğini fark etmemiz, işleri daha kolay ve katlanılabilir-çözümlenebilir- bir hale getirecektir. Küçük detayları takıntı haline getirip, hayatlarımızı içimizden geldiği gibi yaşamak varken, neden kasılıp kalalım ki? Zaten, şahsen güzel şeylerin insanın karşısına birden çıktığına inanıyorum. Sürüncemede kalan şeylerin sonunda pek de hayırlı sonuçların görüldüğüne pek rastlamadım. Her şey kötü gitmeye başladığında ya da birtakım riskler ortaya çıktığında sakin kalıp gevşemek, panikle kararlar alıp vermekten daha doğru bir stratejidir. Çünkü Murphy Kanunlarına göre, olumsuzlukları önlemek için seri şekilde aldığımız kararlar, sadece bizi daha önce aklımızdan geçirdiğimiz en kötü senaryoya doğru hızlı bir şekilde götürmeye yarayacaktır. Kısacası, Sezen Aksu’nun da dediği gibi; Zorlama güzelim zorlama, kendiliğinden olmalı…
Dikkat ettiniz mi? İnsanlar hayati bir tehlikeyi atlattıklarında; yaşamı daha çok sever, çevresindeki insanlara daha bir sevgiyle yaklaşır, öyle her şeyi kafalarına takmazlar. Bunun sebebi “asıl önemli olanı görmeleridir” Önemli olan Yaşamdır… Haftaya görüşmek üzere…