Sevgili okurlar, bu hafta umut etmek üzerine birkaç kelam edelim istiyorum. Bir çiçek için nasıl, su toprak ve güneş hayati öneme sahipse, insan için de umut aynı öneme sahiptir. Umutsuz insan, susuz kalan çiçekler gibi, mevsimsiz solar gider. Bu umut dediğimiz şey de gayrete aşıktır, yani kendi çabamıza bağlı olarak gerçekleşebilecek şeyleri ummak bizim için en hayırlı olacak yoldur. Bu işin içinde sonu belli olmayan bir maceraya atılıp, oradan oraya savrulmak da vardır.
Dünya bu aralar yüzyıllardır görmediği kitlesel göçlere şahit oluyor, nedeni ise insanların yaşadıkları ülkelerde bir umudunun kalmaması. Yeni bir hayat arayışı, daha güzel bir yaşam beklentisi, geleceğe dair pembe hayaller umutlar... Milyonlarca insanı harekete geçiren, geçilmez denilen sınırları, suları, dağları yolları bir sel gibi aştıran bu güç, bu insanların içinde taşıdıkları ‘umut’ aslında. Burada önemli olan nokta, bu insanlar hayal ettikleri gibi bir dünyaya mı gidiyorlar, yoksa kaçtıkları dünyanın hayaleti orada da peşlerini bırakmıyor mu? Kimse kimseyi kırmızı halılarla, davulla zurnayla karşılamıyor. Bu insanlar gittikleri yerlerde büyük zorluklar yaşayacaklar, var olma mücadelesine girişecekler, şimdilik ellerinde olan tek bir şey var ; ‘umut’.
Ülkemizde ise milyonlarca genç iş bulma umuduyla sınavlarla mülakatların arasında bir yaşam geçiriyorlar. Oradan oraya savrulurken, gelecek kaygısı enselerinden nefesini bir an olsun ayırmıyor. Girdikleri işlerde mutlu olup olamayacaklarını şimdilik düşünmüyorlar, çünkü gelir getirici bir işte çalışmak, yaşamını idame ettirmek için ilk şart. Peki bu sert, zorlu ve vahşi sürece nasıl dayanıyorlar? Umutları sayesinde. Bu gençlerin umudu kalmasa ne olur? Başka ülkelere doğru akan göç kervanına katılırlar. Demek ki insanlarımızın ülkemizden hala umutları var, şükür ki ülkemiz büyük, güçlü ve kendi topraklarımızda kendi umutlarımızla yaşayabiliyoruz.
Bu noktada sizlerle güzel bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum;
Bir gün, ülkenin birisinde bir kral, dondurucu bir kış mevsiminde, gecenin soğuğunda nöbet tutan bir muhafıza- Üşümüyor musun? Diye sormuş. ‘’Ben alışığım kralım’’ diye cevap vermiş muhafız. Bunun üzerine kudretli kral: ‘’Olsun, sana sıcak tutacak bir elbise getirmelerini emredeceğim’’ demiş, ancak oradan ayrıldıktan sonra verdiği sözü unutmuş. Ertesi gün, duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş cesedini bulmuşlar, muhafızın son nefesini vermeden duvara şu yazıyı karaladığını fark etmişler: Kralım, soğuğa alışkındım, fakat senin sıcak elbise vaadin beni öldürdü!
Sözün özü; umut insanları yerinden yurdundan ayıracak kadar güçlü, son ana kadar dayanma gücü verecek kadar da etkili bir duygudur. İnsanları bekleterek, sonu boş bir umuda bağlamaya çalışanlar, nasıl bir vebalin altına girdiklerini iyi düşünmelidir. Çünkü insanda çay gibi, umudu azaldıkça acılaşır, tadı kaçar... Umudu öldürürseniz. Ardından sevgi saygı güven ölür. Nihayetinde, insanı yaşatan da, öldüren de umuttur.
Umudunuzun sizlere her daim devam edecek enerjiyi vermesi dileğiyle, Haftaya görüşmek üzere…