Kutlu Peygamber diyor ki: "Herhangi bir kavim ki içinde kötülükler, günahlar, isyanlar icra olunuyor da onlar daha çok olduğu halde, izzetli, kuvvetli oldukları halde, o isyanları durdurmuyorlar, o kötülükleri, günahları engellemiyorlarsa; muhakkak Allah azabını hepsine birden şamil eder." Sadece isyanı yapan, günahı işleyenleri değil, isyana sessiz kalanları, aldırmayanları da ikâbına mâruz bırakır. Cezasını onlara da şamil kılar, hepsini birden cezalandırır, demek. İslâm ferdin kendi hayatına önem verdiği kadar, topluluk hayatına da çok büyük önem, değer veriyor ve o konuda da nizam, ölçü, kaide getiriyor, esasları ve usulleri koyuyor... İslâm dini, acaba sadece ferdin dini midir? Sadece fertle mi ilgilidir? Hani; Din bir duygu, ona kimse ilişmezdi. Öyle ama hayatın nizamına da etkisi var. Toplumun nizamını bozan kötülükleri de yasak ediyor... Din ferdî bir duygu mudur? Sadece fertle, ferdin rûhî hayatıyla mı ilgileniyor? Hayır! Bizim medeniyetimiz öyle değil. Bizim medeniyetimiz fertle de ilgileniyor, onun ruhuyla da, kalbiyle de, imanıyla da, hareketleriyle de, toplumla da ilgileniyor. Hatta toplumun devamı için nesille, insanların malları ve mülkleriyle ilgileniyor. Malın mülkün telef edilmemesini, zarara uğratılmamasını da esaslar koyarak gösteriyor. İslâm'ın ana hedeflerinden birisi toplumdur. Emirlerindeki ve yasaklarındaki amaçlardan bir tanesi toplumun menfaatlerini gözetmek, korumak ve kollamaktır. O halde İslâm aynı zamanda sosyal yönü çok çok kuvvetli bir din olarak karşımızdadır. Bugünkü toplumlarda, hatta sosyal toplum denilen, Batılılar'ın kendi kendilerine "Biz halkı, toplumu düşünüyoruz, toplumun menfaatlerine önem veriyoruz." diye koydukları usullerle yönetilen toplumlar veya ferdî ve hürriyetleri toplum için feda etmiş olan komünist toplumlarda bile nihayet insanların şahsî durumlarıyla ilgilenilmez, onların işledikleri kusurlar ve günahlarla ilgili bir şey söylenmez. "Evinde insan ne yaparsa yapar. İsterse herkes için hoş olmayan bir şeyi de yapsa, kimse karışamaz. Çünkü kendisinin evidir." denilir. İslâm öyle değil. İslâm insanın kendisiyle, toplumuyla, eviyle, rûhî hayatıyla, aklıyla, kalbiyle, her şeyiyle uğraşıyor. İslâm'da bir insan, "Bu benim malımdır. İstediğim gibi kırarım, dökerim, yakarım, yıkarım!" da diyemez. Kendi malı olduğu halde, kendi malına telef hakkı yoktur... İslâm'ın bu ana yapısı çok güzel, çok muhteşem bir yapı. Bütün beşerî nizamlarla mukayese edilemeyecek kadar onlardan üstün olan bir karakteridir bu. Elhamdülillah ki Allah bizi müslüman yaratmış... Allah'ın kendisini gördüğünü bilmesi, o edebe riayet etmesi İslâm'da çok yüksek bir makamdır. Buna makâm-ı ihsân diyoruz, ibadeti en güzel derecede yapmak makamıdır. Çok güzel. İnsan ferden, Allah'ın emirlerini tutacak, sevaplı işleri yapmaya, Allah'ın emrine uymaya çalışacak. Ama bu yetmiyor. Toplulukta başkalarının günah işlemesi karşısında da müslümanın bir tavrının olması lazım. “Başkalarının Allah'ın rızasına uygun olmayan işler yapması hâlinde de onlara karşı bir sorumluluğu var. Bu çok yüksek bir sorumluluktur, çok yüksek bir fazilettir.” Ne yapması lazım? O kötülüğü yaptırmamaya çalışması lazım. Bugün modern ülkelerde, vatandaşlık şuuru deniliyor. Nizamları korumak için onların bazı şeyleri akledip yapmaları gerektiği, vatandaşlığının gereği olan birtakım müdahaleleri polis olmadan yapmasını; polis gibi, bir suç işleyen, kötü bir şey yapan kimseye müdahale etmesini söylüyorlar. Demek ki ne yapacaklar? Elleriyle fiilen müdahale edecekler, derhal tavır alacaklar ve yaptırmamak için fiilî tedbirler nelerse onları yapacaklar. Çünkü kötülüktür, zarardır, yanlıştır, doğru değildir. Onu yaptırmamak için elinden geleni yapması, bütün gayretini göstermesi gerekiyor. "Yapsın, bana ne, ben yapmıyorum ki. Allah ona cezasını verir. İşte ben namaza gidiyorum, camiye gidiyorum." diyemez. O halde burada İslâm'ın, başka bütün toplumlardan çok daha farklı bir yönünü görmüş oluyoruz. Bütün modern hukuk sistemlerinden daha üstün bir tarafını görüyoruz. Hiçbir sistemde olmayan bir güzel tarafını görüyoruz: İyi bir vatandaş olacak, ama yeterli değil... Fani dünyanın üç kuruşluk menfaati için, haksızlıklara, zulümlere sessiz kalırsak hatta onlara destek olursak iyi bir vatandaş olmamız yeterli olur mu? Muhabbetle...