Narsisizm veya özseverlik; kelime kökeni Yunan mitolojisinde bir kahraman olan Narkissos’tan gelir. Narsistler benmerkezci bireyler olup, kendilerini dünyanın merkezinde gören, diğer insanlardan önemli olduğunu düşünen ve bunu da etrafındakilere zorla kabul ettirmeye çalışan kişilerdir. Narsisizm, tıbben “kişilik bozukluğu” olarak tanımlansa da modern çağın dayatmasıyla etrafımızda çokça gördüğümüz kibirli, bencil, asla hatasını kabullenip özür dilemeyen, çıkarcı kişilerin ortak özelliğidir. 
Egoları tavan yapmış, kendisinden başkasını sevmeyen narsist kişilerin en büyük özelliği; eleştiriye kapalı, hatta eleştireni anında düşman gören bir yapıya sahiptirler. Sürekli övülmek ve alkışlanmak isterler. Narsist kişilik genetik kodlarla da ilintilidir. 
Hakkının yenilmesini sevmezler ancak başkalarının hakkını yemekten geri durmazlar ve sürekli haklı çıkacak şekilde onaylanmak isterler. Empati yoksunluğu ve güce bağımlılık da özellikleri arasındadır. Bir sorun olduğunda suçu başkalarına atmada profesyoneldirler. Sorun yaratan kararlarını değiştirme konusunda aşırı dirençlidirler, menfaatleri söz konusu olduğunda ise hemen çark edebilirler. 
Manipülatif özellikleri yüksektir zira tanımayanlar için, önceleri sevilen, idealist, başarılı bir karakter sergilerler. Başarıda aşırı hırs, başarısızlık anında düşman yaratma ve suçlama konusunda mahirdirler. Patolojik derecede yalanı rahat söyleyip, sözünde durmazlar, her kutsalı istismardan kaçınmazlar. Hatalarından pişmanlığı acizlik görürler ve fark ettiklerinde kendilerini toplumdan dışlarlar. Gösterişe çok önem verirler, bu konuda israftan kaçınmazlar. 
Toplumda her yaşta her kesimde görülebilen narsist kişilik bozukluğu özellikle ergenlik çağlarında, aile ve sosyal çevre ile şekillenir. Yaşanılan travmalar, şiddet, istismar, değersizlik, yalnızlık hissi veya çok fazla şımartılarak büyümek, gereksiz özgüven verilmesi ve çok fazla büyük beklentide bulunulması kişilik bozukluğuna yol açar.
Narsist kişilerin tedavisi de çok zordur, ilaçla mümkün değildir ve uzun süre ehil kişilerce bir terapi gerekir. Terapistlerin de en çok zorlandığı hastalık şeklidir. Bu insanlara karşı davranışta sınırları belirgin hale getirmek şarttır. Egosunu besleyici davranıştan uzak durmalı, hakikat yüzlerine sakin bir şekilde söylenmelidir. Onu düzeltme ve değiştirme çabasına girilmemelidir.
Birey olmak, özgüven, vakar; kadim medeniyetimizin bize tavsiyesidir ancak bencillik kötüdür. Ölümü unutup, sadece maddi başarıya ve çıkarlarına odaklanan insanların topluma verdiği zararı önlemek yine toplumun üzerine düşen bir görevdir. 
Muhabbetle…