Geçtiğimiz bir haftalık sürecimi Balkanların kalbinde yer alan Bosna –Hersek’te geçirdim. Bu süreç içerisinde ki  gözlemlerim ve hislerimin sadece küçük bir bölümünü aktarabileceğim anılarımı sizlerle  paylaşmak istiyorum. Biliyorum ki Bosna Hersek ciltler dolusu kitaba sığmayacak kadar derinlikli  bir yer.
Bosna adı eski dilde ‘iyi insanların bölgesi’ anlamına geliyormuş. Bunu öğrendiğimde çokta şaşırmadım aslında, çünkü gezi esnasında gördüğüm tüm Boşnaklar öyle sakin, öyle yumuşak huylu ve trafik kurallarına öyle dikkatli uyan insanlar ki burada yaşayanların tüm sinirlerinin alındığını düşünüp, birlikte seyahat ettiğim arkadaşlarıma biz tüm Türkiye olarak sanırım buraya taşınmalıyız deyiverdim gayri ihtiyari.
Boşnak halkı kahveyi çok seviyor. Kahve ikram kültürleri de oldukça değişik. Küçük bir cezvede kulpsuz fincana kendiniz dökerek içiyorsunuz, bu cezveden iki fincan kahve çıkıyor ve yanında bir adet sigara kibrit ikramı da bulunuyor. Hakiki Türk çayı bulmak neredeyse imkansız. Çay düşkünü birisi olarak bunun sıkıntısını epey yaşadım diyebilirim.
Yeşil alana ve doğaya bu denli sahip çıkmaları  inanılmaz şaşırttı beni. Saray Bosna’nın neredeyse tamamı yeşil bitki ve ağaçlarla kaplı.
Vrela Bosna Sarajevo adlı, Milli Park Saray Bosna nehrinin kaynağının bulunduğu yere verilen isim. Çeşitli ve bol miktarda bulunan ağaç türleri, dereler göletler ve yürüyüş için  inanılmaz ideal olan bu doğa harikası yerleri görünce, Türkiye de olsa, işletmeler, büfeler, kafeler ve tabelalardan geçilmezdi diye düşünmeden edemedim.
Ecdadımızın yadigarı bu topraklar, kan dökmeden alınıp kan dökmeden verilen tek bölge. Silahların sustuğu fakat psikolojik işkencelerin hüküm sürdüğü bu bölgede sekiz ay Sırplar, sekiz ay Hırvatlar, sekiz ay Boşnaklar başkanlık yapıyor. Karar alınma mekanizmalarını varın siz düşünün?
Dünyanın soykırıma karşı sessizliğinin yeni olmadığını Srebrenitsa’yı görünce daha iyi anladım. Dünyanın yüzde yetmişi sularla, yüzde otuzu kara parçalarıyla ve belki tamamı Müslümanlara karşı önyargıyla kaplı. Bugünkü Gazze neler yaşıyor ise aynısı 1992-1995 yılları arasında Bosnalı Müslümanlara yaşatılmış Srebrenitsa da.
Birleşmiş Milletlerin güvenli bölge ilan edip sivil halkı topladığı ve akabinde Sırp kasabına teslim ettiği akü fabrikasını gezerken,  sergide bulunan parçalanmış  çocuk ayakkabılarını görünce,  Gazze de diri diri yanarak ölen bebekler gözümün önüne geldi. Zulüm aynı zulüm soykırım aynı soykırım. Amaç etnik Müslüman temizliği.
Saray Bosna savaş sırasında harap olmuş binalar ile dolu olup, binaların üzerinde halen kurşun izleri var. Acılar unutulmasın yaşansın diye o binaların yenilenmediği izlenimine vardım.
Bosna Hersek denilince akla ilk gelen Mostar Köprüsünü, yaşanan sel felaketi nedeniyle  göremedik.
Son olarak Bosna komutanlarından Gazi Harun Hociç’in gözlerimizin içine bakarak ve duygulanarak söylediği şu sözle bitirmek istiyorum. ’’Biz sizden sadaka istemiyoruz. Yeter ki buraları yalnız bırakmayın ticaret yapın ve bizi sık sık ziyaret edin. ’’Gözyaşlarımı içime akıttığım doğrudur.
Kalın sağlıcakla…