“Okumak” fiilinden türetilmiş olmasına rağmen, Fransızca “ékol” veya İngilizce “school” kelimelerine de çağrışım yapmaktadır. Kadim medeniyetimizin ilk emridir okumak. Okuma yazma öğretiminin toplu olarak yapıldığı yerdir okul. 
Okulların bir eğitim yuvası olması için, kültür ve medeniyetini iyi bilen, dünyayı, bilim ve teknolojiyi takip eden idealist öğretmenlere ihtiyaç vardır. Okulları iyi okul yapan öğretmenlerdir. Elbette okulların fiziki şartları yeterli olmalıdır ancak ondan daha önemlisi öğretmenlerin kalitesidir. Mahdut imkanlarla yapılmış bir köy okulundan iyi bir öğretmen, Nobel ödüllü bir bilim insanını yetiştirebilir ki örnekleri çoktur.
Okulların yönetimi de iyi bir eğitim için fevkalade önemlidir. Yöneticiliğini; hasbelkader dalkavukluk ile elde eden, bir ganimet gibi gören kifayetsiz ve liyakatsiz kişilerin eğitime faydası değil zararı bile olabilir. İdealist öğretmenlerin şevkini kıran, motivasyonunu düşüren yöneticilerin vebali çok büyüktür. İyiler her daim liyakatsiz otoritenin hasmıdır ve muhteris yöneticiler başarılı bir eğiticiyi engellemek için her türlü şeytani adımları atmaktan geri durmazlar. Ancak iyiler sonunda mutlaka kazanır…
İlk okuma ve yazmanın öğrenildiği okullardan üniversitelere kadar tamamına okul denmesi kültürümüze de yerleşmiş bir olgudur. Öğretmenler işe değil okula gittiğini söyler. Zira okul para kazanmak için gidilen bir işyeri değildir. Hakikat bu iken öğretmenlerin alım gücünün, hayat standardının yüksek olması eğitime verilen değeri gösterir. Geçim derdiyle uğraşan bir öğretmenin haliyle verimi düşer. Selçuklu ve Osmanlı zamanlarında ilme, alime yani öğretmene ve eğitime verilen değerin en yüksek olduğu zamanlar halkın en mutlu olduğu devletin en itibarlı olduğu zamanlardır. 
Bilime verdiği önemle bilinen Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından Ayasofya Medresesi'ne müderris olarak tayin edilen, Türk astronom, matematikçi ve dil bilimci Ali Kuşçu'nun İstanbul'a geldiği öğrenildiğinde Fatih'in karşılama için kadırga donattırdığı ve alimlerden oluşan bir grubu ona gönderdiği rivayet edilir.
Dünya saltanatını bırakıp, iyi insan yetiştirmenin peşinden giden Aziz Mahmud Hüdayi’ye sultanların hürmeti ve arkasından gitmeleri ehli insaf sahiplerinin malumudur. Hakiki bilim insanlarının da hakikati zalim sultanların yüzüne söylemesi, sultanların da boynunu büküp kabul etmesi gerekir. 
Kalabalığın içine giren krala “çıplak” diyen sadece bir çocuk olmamalıdır.

Muhabbetle…