Sevgili okuyucular, bu haftaki konumuz; gösteriş, şatafat, adına ne derseniz… “Ne yazık ki para bende, ona göre ha!” diyerek, çevredekileri mevzuya uyandırma taktiği olarak kullanılan şeylerin sayısı giderek artıyor. Aldığıyla-sattığıyla yediğiyle-içtiğiyle övünenler, insanlara neyi ima etmeye çalışıyorlar sizce? Bu durum ekonomik statü duyurusu olarak kullanılıyorsa hödüklük (görgüsüzce davranma), diğer insanların ekonomik statüsünü küçümseme olarak kullanılıyorsa… Varın orasını da siz söyleyin.
Mevzuya direk girdik ama, çok önemli bir konuya dikkat çekme amacındayım. Nedenini de bir örnekle açıklayayım, geçen hafta uluslar arası bir hızlı yemek (fast-food) zinciri, reklam olarak ürünlerini afişe bastırmış ve altına da şu notu düşmüş: Bakması bedava! Şimdi gel de bu durumu cahillikle, görgüsüzlükle açıkla. Adamların dünya üzerinde hemen her noktada şubesi var! Şu üsluba bakar mısınız? Bizim evlerimizde yemek pişti mi bir tabak da komşularımıza gider mi? Gider. Komşunun çocuğunun canının çekeceği şey ulu orta yenmez mi? Yenmez. Dolu gelen tabak boş gönderilmez mi? Gönderilmez. Arkadaşlarının canını çektirecek bir şey alır veya ilerde şımarık olur düşüncesiyle çocuklara fazla cep harçlığı verilmez mi? Verilmez. En azından böyle yaşayanlar hala çoğunluktadır diye düşünerek kendimizi teselli ediyoruz. En azından büyük bir çoğunluk da bu şekilde bir dönem yaşadı, yani mevzudan uzaklaşmış olsalar da mevzuya hâkimler.
Yahu her yediğinin fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşan, ete tokat atıp bıçağın ucuyla mangala fırlatan ve bunu marifetmiş gibi reklam edenleri alkışlayan insanlar türedi. Uzun sözün kısası; Görgüsüzlük yüceltiliyor, takdir ediliyor, prim yapıyor hale geldi.. Abartmıyorum, vefat etmiş büyükleriyle öz çekim yapıp, sosyal medyada paylaşanları gördü bu gözler. Mahrem olan şeyler, insanların iç dünyasında yaşaması gereken şeyler vardır. Sağlıklı olan davranış; neyi kendi içimizde yaşayıp neyi sosyal çevremizle yaşayacağımızın ayırımına varabilmek. Bu kadar basit. Düğün mü yapacaksın? Evlenecek misin? Bütün cihana duyur. Al eline davul zurna, çala çala duyur, sonuna kadar hakkındır. Ama bindiğin arabanın modelini, içtiğin sigaranın markasını, yediğin yemeğin sunumunu, oturduğun evin salonunu, bütün gezegenin bilmesine hiç gerek yok. O yaşadığın hayat çok güzel yakışıyor sana muhteşemsin! Mutlu olmanı gönülden destekliyorum! Ancak; ben üzerinde görüp yakıştırınca; senin onu alabildiğini, giyebildiğini, yiyebildiğini görünce/duyunca değil...
Salçalı ekmek diyorum, bildiğimiz salçalı ekmek. Onu dahi elimize alıp sokakta yiyemezdik. Neden? Arkadaşımızın, ya da elinde avucunda olmayan birinin canı çeker diye. Bundan ötesi var mı? Şu konuyu netleştirelim; bizim toplumsal kodlarımızda anlayış ve paylaşmak var. Benim yaptığım bir durum tespitinden ibaret aslında. Belki de sosyal medyayı kullanmayı bilmezlikten bu örneklerde patlama meydana geldi. Görgüsüzlüğün nasıl bir şey olduğunu, “yokluğu” damarlarında hissetmiş olan milletimiz çok iyi bilir! Ancak tehlike şurada; yeni nesil yaptığı bazı şeylerin görgüsüzlük olduğunu bile bilmeden yetişecekse; o zaman yandı gülüm keten helva… Evrende her şeyin daha kötüsü vardır, her şeyin en kötüsü ise; duyarlılığı yitirmektir. O zaman umut biter çünkü…
Kısa kısa, konuyla ilgili birkaç atasözüyle bu haftayı bitirelim;
***Görmemiş görmüş, güle güle ölmüş
***Karga kekliği taklit edeyim derken kendi yürüyüşünü şaşırmış
***Görgülü kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görsün ki ne işler?
Amaç “üzüm yemek”; önemli bir konu üzerinde dikkatleri toplamak. Yoksa “Bağcıyla” bir derdimiz yok; nasıl istiyorsa öyle eksin biçsin sulasın… Herkese mutlu bir hafta sonu diliyorum.