Peygamber Efendimiz savaşlarda bile çok yumuşak davrandı. Hayatı boyunca ömrü savaşla geçti. Hikmet peygamberi, rahmet peygamberi ama aynı zamanda cihat peygamberi. Kâfirlerle, müşriklerle cihatları oldu; yahudilerle, hıristiyanlarla cihatları oldu. Seriyyeler hazırladı, askerî birlikler gönderdi, çölün haşin kabilelerini yola getirdi; nice nice savaşlar oldu. Bütün bu faaliyetlerinin içinde öldürülen insan sayısı 150 kişi! Onlar da çok inat edenler, çok karşı gelenler, Allah'ın kahrına gazabına uğramaya müstehak olmuş insanlar. Yoksa öyle kırıp geçirme gibi bir durum olmadı.

Koca Mekke fethi hadisesi... Mekke fetholunuyor, müşriklerin merkezleri ele geçiriliyor, yıllarca müslümanlara kan kusturmuş insanlar ele geçiriliyor... Efendimiz;

"Kâbe'ye sığınanlar emniyette olacak." buyurdu.

Hatta Kureyş'in reisi durumunda olan EbûSüfyan'a da bir pâye verdi;

"EbûSüfyan'ın evinde toplananlar affolunacak, emin olacak, öldürülmeyecek." dedi.

Koca Mekke'nin fethi hadisesinde birkaç inatçı müşrik, ille savaşanlardan birkaç tanesi öldürüldü. Hatta müslümanların komutanlarından bazıları;

"Şimdi artık müşrikler elimize geçiyor; yıllarca bize yaptıkları zulümlerin, işkencelerin hesabını soracağız, onlara göstereceğiz!" gibi niyetlerle sözleri söyledi diye Efendimiz onları komutanlık görevinden gerilere aldı, kızgınlıkla hareket etmesinler diye...

Zaten Fetih sûresindekiâyet-i kerîmelerden, "Kimin ne olduğunu insanlar bilmeyebilir. Kalbi mü'min olanlara da zarar verilir." diye Cenâb-ı Hakk'ın böyle bir çatışma durumunu emretmediğini, engellediğini anlıyoruz.

Peygamber Efendimiz'in hayatı anlayışla, yumuşaklıkla, affedicilikle geçmiştir. Ama;

"Allah bana, Allah'ın farizalarını, emirlerini yerine getirmeyi emrettiği gibi..."

"İnsanları müdârât ederek, basiretle, dirâyetle idare ederek, hallerine göre onlara muamele ederek anlayışla karşılamayı da emretti" diyor.

Bu ikinci cümleden de anlıyoruz ki;

Peygamber Efendimiz farzları da yapmakta hiç tereddüt göstermedi. Allah'ın emirlerinden bir emrin yapılmasında asla gevşeklik göstermedi. Emredilenleri harfiyyen yaptı. Yasaklananlardan da kesinlikle, apaçık bir şekilde, kesin bir tarzda kaçındı ve kaçındırdı. Yasakları işleyene de müsamaha etmedi, farzları yapmayana da müsamaha etmedi. Gayet titiz davrandı. Cenâb-ı Hakk'ın rızasından bir zerre ayrılmamaya çok büyük gayret gösterdi.

Ama o farzların yapılması, yasaklardan kaçınması emri yanı sıra, Allah ona rahmeti, anlayışı, affediciliği de emretmiş olduğundan, ömrü böyle geçti. Suç işleyene bile, eğer bir ceza verecekse suçu kadar, suçunun büyüklüğü ve gerektirdiği kadar ceza vermeyi, daha aşırı gitmemeyi de emrediyor.

"Sabreder de affederseniz daha iyi olur." diye cezalıların bile cezasının ölçüden öteye gitmemesini, hatta affedilmesinin daha iyi olacağını Allah emretti ve Peygamber Efendimiz de aynen öylece îfâ etti.

Bir de -meşhur olan bir olayı- düşünün:

İki kişi çarpışıyordu. Çarpışanlardan birisi müşrik, birisi de Peygamberimiz’inyakın ashâbından bir kişi... İsmini söylemeyelim. Çarpışmada mü'min müşriki aşağı devirdi, kılıcını kaldırdı. O da o sırada lâ ilâhe illallah dedi. Ama o, kaldırdığı kılıcı vurdu ve müşriki öldürdü. Bunu bildirdiler. Bu vaziyette, savaş anında, yere yatırılmış bir kimse lâ ilâhe illallah demiş; o da o kavganın sıcaklığı içinde kaldırdığı kılıcı vurmuş.

Dedi ki; "YâResûllallah, ölümden korktuğu için lâ ilâhe illallah dedi. Daha önce benimle çarpışıyordu." Peygamber Efendimiz dedi ki;

"Kalbini açıp, yarıp da içinde niyetin nasıl olduğunu görmeli değil miydin? Öyle kötü olduğunu anladıktan sonra öldürmeli değil miydin? Öyle yapmayacağına göre sözünü doğru kabul edecektin, öldürmekten vazgeçecektin!"

"Lâ ilâhe illallah diyen insanla âhirette senin hâlin ne olacak? Lâ ilâhe illallah diyen bir insanı öldürdün. Öyle bir sözü söyleyen insanla senin mahkeme-i kübrâda hâlin ne olacak?" dedi.

Tekrar tekrar söyledi.

Demek ki savaşta bile, en son noktada bile hatasından döneni, "müslüman oldum" diyeni bırakmak gerekiyor. Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi böyle.

Sonuna kadar sert bir şekilde karşılık vermemiş, affetmiş. Kendisine hicveden şairler sonra kendisine sığındığı zaman affetmiş, hırkasını bahşetmiş. Kendisine Mekke'de çok zulmeden insanlar sonra müslüman olmuşlar, onlara iltifat etmiş.

Hayatı hep böyle sevgi tezâhürleriyle, affediciliklerle, bağışlamayla, rahmetle, merhametle, şefkatle muamele etmekle geçmiş olan yüce bir Peygamber...

Selam olsun Muhammed’e...