Sevgili okurlar hemen hemen hepimiz bir cenazeye katılmışızdır. Orada imam, musalla taşında yatan kişi için sorar: Nasıl bilirdiniz? Genellikle herkes hep bir ağızdan ‘iyi bilirdik’ der, haklar helal edilir ve cenaze defin işlemlerine başlanır. Burada iyi bilirdik sözü, merhumu ya da merhumeyi çok iyi tanırız anlamından ziyade ‘iyi birisi diye biliyoruz ve buna şahadet ediyoruz’ manasındadır. Mesela, o kişiyle ilgili olumsuz düşünceler ya da anılar vardıysa bile, ‘ölünün arkasından konuşulmaz’ diye, saygıdan dolayı konu fazla dillendirilmez. Bu anlattıklarım inancımızın getirdiği genel kurallar tabi ki, her zaman böyle oluyor diye kesin bir genelleme yapmak da doğru olmaz. İnancımızın getirdiği genel kurallar demişken; hayatta olanlar arasındaki ilişkilerde de buna benzer kurallar mevcut. Peki uygulanıyor mu? Orası muallak.
İlişkilere menfaat bağlamında bakmaktansa, karşımızdakinin insan olduğu bilinciyle düşünüp-tartıp ona göre bir değerlendirmede bulunmak, herkesin bir gün ihtiyaç duyacağı bir erdemdir. Yapılan araştırmalara göre, bir çiçeğe bile sürekli kötü söz söylendiğinde, çiçeğin gelişiminin yavaşladığı veya solduğu gözlemlenmiştir. Sonuçta insan da bir canlıdır, iyi şeyler duymaya ihtiyacı vardır. O zaman, insanı solduran da, hayata küstüren de, duyduğu olumsuz sözler olamaz mı? Bir söz söylendiğinde, sadece kulaktan geçmez, beyine ulaşır, kalbi dolaşır ve içimizde kalır. Eğer bu söz, iyi-olumlu bir sözse, içimizde iyiliğe dair şeyler yeşerir. Kötü sözler ise, kalbimizi karartıp çorak bir toprağa dönüştürür. Buradan varmak istediğim nokta; hayattan zevk almak için, yaşamı değerli kılmak için, güzel sözlere ve temennilere; yaşayan birisinin ölmüş birisinden daha çok ihtiyacı vardır.
Tarihimize baktığımızda; ‘ne olursan ol gel’ diyen Hz. Mevlana, ‘gönüller yıkmaya değil gönüller kurmaya geldik’, ‘Yaratılanı hoş gör Yaradan'dan ötürü’ diyen Yunus Emre, ‘incinsen de incitme, insan dilinin arkasında gizlidir’ diyen Hacı Bektaş-ı Veli, hep insanları kazanmanın önemini vurgulamıştır. Onları kültür hafızalarımıza kazıyan, yüzyıllar boyunca unutturmayan şey, insana dokunmayı çok iyi becerebilmeleridir belki de, ne dersiniz?
Toparlayacak olursak, herkesin eleştirilecek bir noktası olabilir, önemli olan bunu usulünce dile getirebilmek, gönül kırmamaktır. Neşet Ertaş’ın da dediği gibi; Tatlı dile güler yüze doyulmaz. Bu nedenle henüz hayattayken, insanların iyi özelliklerini yüzlerine söylemekten çekinmemeli. Bir dağdan diğerine bağırdığımızda, sesimiz bize nasıl yankı yapıp dönüyorsa; İnsan da Dünya’ya ne bırakıyorsa onun yankısıyla yaşıyor. Nihayetinde ‘çok iyi bir insansın, çok değerli bir insansın’ ‘şu özelliğini çok takdir ediyorum’ diye yüzüne söylemediğimiz, yaşarken hislerimizi açmadığımız bir insanın arkasından, cenaze namazında; ‘iyi bilirdik’ demek, kocaman ve artık telafisi olmayan bir EKSİK’tir. Hayattaysak, geç kalmış sayılmayız; insanların yüreğine dokunmak için.
Haftaya görüşmek üzere…