İyi ile kötü, hak ile batıl mücadelesi insanlık tarihi boyunca devam etmektedir. İyi ve kötünün mutlak doğrular ile açıklanamadığı süregelen bir felsefi tartışma olsa da kabul görmüş evrensel değerlerin çoğunlukla izahı mümkündür. Hırsızlık yapmak, yalan söylemek, adam kayırmak, ırkçılık, rüşvet ve yolsuzluk gibi…
Hak ile batıl kavramları daha çok kültürel bir çatışmanın içerisinde değerlendirildiği için evrensel bir izahı pek mümkün değildir. Bir medeniyetin kendisine hak gördüğü, bir başka medeniyet için batıl olabilir veya tersi de mümkündür…
Medeniyetler çatışması adı altında yapılan değerlendirmelerin de artık güncelliğini yitirdiğini görmekteyiz. Küresel bir yeni dünya düzeninin kurulması düşüncesi ve tek bir küresel medeniyetin oluşturulması çalışması kulağa hoş gelse de kimlerin ne maksatla yaptığı önemli…
Ulus devletlerin tarihinden gelen medeniyetlerini muhafaza etme gayretleri şüphesiz küresel bir gücün karşısında fevkalade etkisiz kalacaktır. Milli ve manevi değerleri ile tarihin medeniyet sayfalarında yer alan ulus devletlerin işi son dönemde oldukça zordur…
Bu zorlukların üstesinden gelecek dinamikleri olan toplumlar için, güvenilir liderlerin yönlendirmesi önemlidir. Bu süreçte toplumun gözü önünde olan kültür, sanat, eğitim ve kanaat önderlerinin medeniyet tercihleri etkili olacaktır. Politikacıların kimlik siyaseti yapmaları ise bu süreci baltalamaktan ve küresel güçlere hizmet etmekten öte geçemez…
Kimlik siyasetini kökünden reddeden bir medeniyetin temsilcileri olarak tüm dünyaya örnek olabilecek bir konumdayız. Her geçen gün de ülke olarak önemi artan ve insanlığa yön verecek bir konuma gelmekteyiz. Üstünlük sebebini sadece ve sadece Yaratıcıya olan bağlılık ile tanımlayan ve bunun da derecesini kimsenin bilemeyeceğini vurgulayan bir inancımız var…
Yönetimlerin temeli adalet olmalıdır. Adalet ise her şeyin yerli yerinde olması ve güçlünün değil haklının yanında olunması ile mümkündür. Toplum olarak çok gerisinde olduğumuz bu düşüncenin kadim medeniyetimizin temeli olduğu bir gerçektir…
Çare olarak; “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır”, “Bir saat adaletle hükmetmek bin yıllık ibadetten evladır” gibi düsturları öne çıkarmalı ve medeniyetimizin haksızlığa müdahale mekanizmasını çalıştırmalıyız. Bu yolda en büyük eksiğimiz ise hakikatte gücün ve kudretin sahibi Yaratıcıyı unutup, yalan dünyanın geçici kudret sahiplerine kul köle olmamızdır…
Muhabbetle…