Şenlikler toplumsal bir ihtiyaçmış….
‘Mış’ dedim, çünkü Gökbel’de bunu gördüm.
Katılımcı profiline bakıldığında her kesimden insan oradaydı.
Sosyo-ekonomik sınıf ayrımı yoktu.
Tanıdığım farklı kesimlerden insanlar, benzer eylemin içindeydi.
Cumartesi akşam çadır kurmuş, aracında sabahlamış, çimlere yayılmış herkesin ortak noktası serin yayla akşamında, dost sohbeti yapmak.
Pazar günü pazar yerini gezerken gördüm ki, manzara benzer.
Toz-toprak demeden herkes panayır alanı gibi pazarda kendinden bir şeyler bulmuş.
Yani anlayacağınız, güreş bahane, Gökbel şahane…
Benim en çok dikkatimi çeken ise, dijital baskı pano satıcısı oldu.
Tanesi 60 TL idi.
İşler nasıl dedim ‘İyi‘ dedi.
Gökbel’de sanat aşkı bile vardı.
Emeği geçenleri kutlarım…
15 yıl öncesini bildiğim için, bugünü beni daha bir memnun etti.
Gökbel’in kazandığı vizyon açısından Başkan Yücel’i ayrıca tebrik etmeli.
Şimdi sıra, deniz-kum-güneşe alternatif olarak yayla turizmine asılmakta.
Yılan-fare
Gökbel’de sohbet fırsatı bulduğum bir arkadaşım dedi ki ‘N’olacak bu yılanlar’
Önce Gökbel’de yılan çok zannettim.
Anlattı ‘Kırsalda çok şikayet var. Artık şehirde de görülüyor.’
Devam etti, ‘Sadece yılan değil, fare de çok.’
‘Arabama girmiş, 5 gün bir yere gitmiştim. Geldiğimde aracımın döşemeleri ve kabloları kemirilmiş. Servise gittik, maliyeti 2 bin 500 lira oldu’ dedi.
Şaşırmakla birlikte korktum. Ya döşemeleri değil de, hayati önemi olan başka bir kabloyu kemirseydi.
Büyükşehir ilaçlama ekibine haksızlık etmek istemem.
Zira canla, başla çalıştıklarını görüyorum.
Ancak, başka bir şey daha yapmak lazım.
Mesela sokak kedilerine mama vermeyelim.
Onlar doğal denge içinde fare-yılan yakalasın.
Biz onları sevelim, su verelim.
Neticede doğaya atılan her ilaç başka canlılara da zarar veriyor.
Ne dersiniz? Başka fikri olan var mı?