İnsanoğlunu diğer varlıklardan ayıran en büyük özelliği düşünen bir canlı olmasıdır. Descartes varlığını bile düşünmeye bağlamış. “Düşünüyorum o halde varım” demiştir...
Düşünme, düş, rüya, hayal kelime kökünden türemiş.
Modern dünyanın kurgulanan yeni düzeninde düşünmeye, devamında sorgulamaya yer bulmak zor. Oysa “Her şey bir hayal ile başlar.” Hayalleri umutları olmayan toplulukları sömürmek kolaydır. Düşünen insan, kendisine sunulan algıları sorgular, olayların perde arkasını görür, medyanın yönlendirmesine boyun eğmez...
Tek derdi dünyalık bir geçim veya konforlu bir hayat olanların hayata anlam kazandıracak bir eylemleri de beklenemez. Hatta diğer canlı varlıklardan farklı bir gayretleri de olmaz...
Eşrefi mahlûkat olan insan yaratılmışların en şereflisi iken süfli gayelerin peşinde bir ömürle ne büyük bir yanılgı içindedir, oysa kaçınılmaz son ile yalan dünyadan geçip gidecektir...
Sağlıklı bir düşünmenin sonunda, omuzuna yüklenecek yükten kaçan insanoğlu aslında gerçeğe gözünü yummaktadır. İrlandalı yazar Jonathan Swift “Kimse görmek istemeyenler kadar kör değildir” der...
Kısa vadeli, günlük koşuşturmaların içinde insan kendisine bir zaman ayırmalı ve nereye gidiyorum diye düşünmeli değil midir? Yaşadığı toplumu, çevresini dünyayı sorgulamak, düşünmek, akletmek kadar güzel bir eylem nasıl olur da unutulur?
“Vur patlasın çal oynasın” da bir dünya görüşüdür, hedonizm yani hazcılık, haz peşinde bir hayat nereye kadar? Doğru soruyu sormak iletişimi hızlandırır. Soru somak için de düşünmek gerekir. “Kişinin aklı, sorduğu sorudan belli olur” derdi dedem. Düşünmeden söylenen bir söz bile bazen insanın dünyasını zehir eder. Düşünmeden yaşanan bir hayatı varın siz düşünün...
“Bir saatlik tefekkür (düşünme) bin yıllık nafile ibadetten üstündür” diyen bir medeniyetimiz varken neden bu felaketler? Aklımızı neden bir başkasının eline veririz?
Birey olmak insan olmaktır. Özgür olan insan bireydir. Düşünen insan özgürdür. Özgürlük olmadan gelişme olur mu? Rekabet olmadan ilerleme olur mu? Düşünmeden itaat etmeye mecbur bırakılan toplumların sosyo-ekonomik yapıları bağımsız bireylere engeldir...
“Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen liderin oluşturduğu toplumlar özgür olur. Devlet başkanı iken, üzerindeki elbiseyi sorgulayan vatandaşına sakince cevap verenlerin oluşturduğu toplumlar Yaratana kuldur ama özgürdür...
İyilik sadece yaşamakla değil aynı zamanda yaşatmakla olur...