Türkiye’de birkaç yıldır sürekli olarak konuşulan ve sürekli gündemde olan, en büyük sorunlarından biri olan basın ve gazetecilerle ilgilidir.
Özellikle teknolojik gelişmelerin artması, endüstri 4.0'ın günümüzde etkinlik alanının daha büyük bir ivme kazanmasının sonuçlarından biri de yazılı basınımıza yansımış durumda…
Tüm bu gelişmeler ve faktörler ışığında Türkiye’de birçok ulusal gazete kapılarını kapatmış ve yerel medyanın da zorluklara düştüğünü söylememiz mümkündür.
Bütün bu durumlara rağmen kendisini her zaman yenileyen ve çağın gerekliliklerine adapte olmayı başaran Alanya Postası Gazetesi’nde elimden geldiğince yazmaya çalışacağım…
Biz Alanyalılar’ı dışarıdan görenler gelenek ve göreneklerimize bağlı insanlar olduğumuzu söylerler.
Gerçekten de bu güzel şehrimizin örf ve adetleri akademik tezlere konu olabilecek nitelikte, sayfalarca uzun uzun yazılması gerekmektedir.
Biz de örf ve adetimizin başlıca kaynaklarından olan, dinimizin bir işe başlarken bize emrettiği gibi bir açılış yapalım.
Bismillâhirrahmânirrahîm!
Dünyadaki bütün bilimlerin başlangıcı olarak “felsefe” kabul edilir ve felsefi yorumlamada en önemli aşamalardan biri bir olgunun “sosyolojik” boyutudur.
Türkiye’de yine çağın gerekliliklerine uygun bir meslek ortaya çıktı(!) Bunun adına da “toplum mühendisliği” veya “algı mühendisliği” diyorlar. Toplumun ortak değerleri, görüşleri ve istekleri üzerinden çıkarım yapılarak, bireylerin her alandaki ihtiyaçlarına göre çalışmalar yapılıyor… Toplum mühendisliği üzerinden ise bir takım çıkar odakları ise medeniyetimizi ortadan kaldırmaya çalışıyor.
Bir medeniyetin kurulabilmesi için en önemli alanlardan biri dildir. Dil sayesinde edebiyat ortaya çıkar, toplumun ortak kültürü ortaya çıkar, geçmişi ortaya çıkar…
Günümüzde ise “insanların ortak değerleri suiistimal edilerek” edebiyatımız üzerinden medeniyetimiz varlık mücadelesinde!
Birçok kitapçıya gidip bakabilirsiniz, “en çok satanlar” standında; daha bir edebi birikimi olmayan ve sadece sosyal medyada robot hesaplarla takipçi arttırarak “fenomen” olan ve kişilerin kitapları işgal etmiş durumda.
“En çok satanlar” standının ismi, “fenomenler standı” olarak değiştirilmeli.
Yoksulluk içinde ölen, İstiklal Şairi olarak övündüğümüz Mehmet Akif Ersoy’u,
Son kitabını basacak yayınevi bulamayan Peyami Safa’yı, borç senetleri içinde vefat eden Ahmet Hamdi Tanpınar’ı düşünecek olursak; bu kitapların ilgi görmesinde bizlerin de suçu yok mudur?
Dil, bağımsızlığın göstergesidir. Edebiyat, bir milletin ortak kültürünün oluşması için yegane unsurdur.
Dilimize sahip çıkalım.
Örfümüze sahip çıkalım.
Bu kapsam da belki de son kale olan yazılı basınımıza sahip çıkalım.
Basın, haberleşme, haber alma ve bilgi edinme o denli önemli konulardır ki; bu özgürlükler ne kanunla ne de başka bir normla düzenlenmemiştir.
Alanya Postası Gazetesi’nin sizlere sunduğu bu içerik bile “Anayasal bir hakkımız”, kimsenin elimizden alamayacağı bir güvencemizdir.
Yerel basınımızın güzide temsilcisinden, tüm hemşehrilerimi tekrardan selamlıyorum, sonraki yazılarda görüşmek dileğiyle…