İklim krizi ile ilgili 2019’da yayımlanan raporda "Dünya, iklim krizinin etkilerine vahim düzeyde hazırlıksız ve önümüzdeki on yıl içinde gerekli yatırımlar yapılmazsa küresel ısınmada en az sorumluluğu olan en yoksul kesimler en ağır bedeli ödeyebilir" uyarısı yapılmıştı.
Raporda, iklim değişikliğinden en çok etkilenenlerin bu soruna yol açan faaliyetlerde en az payı bulunan toplumlar olduğuna dikkat çekilmiş, "iklim apartheid'ı" diye tanımlanan bu sonuçtan kaçınmak için gelecek 10 yıl içinde 2 trilyon dolara yakın yatırım yapılması gerektiği kaydedilmişti. Komisyon raporunda dünyayı kurtaracak yatırımların yapılmasının zengin ülkeler açısından acil bir “ahlaki sorumluluk” olduğuna dikkat çekmişti.
Dünyamız yaratıldığından beri sırasıyla buzul çağı ve kuraklık çağı 150 bin yıllık periyotlarda bir iklim değişikliğine zaten muhatap oluyor. Ancak son 150 yılda olan küresel ısınma; 150 bin yılda olması beklenen kadar hızlı ve dünya alarmda...
İklim değişikliği dünyanın hemen her yerinde hissediliyor. Artan sıcaklık durdurulmazsa, dünya yaşanılmaz bir yer haline gelecek. 2021 Ağustos başında açıklanan IPCC raporuna göre bunun en büyük nedeni karbon salınımı. 1850’lerden bu yana 2 trilyon 400 milyar ton karbondioksiti üretip atmosfere salmışız, insanlık olarak kotamızın yüzde 86’sını doldurmuşuz. Sıcaklık artışını kritik seviye olan 1.5 derecenin altında tutmak istiyorsak yaşam, üretim ve tüketim biçimlerimizde radikal değişikliklere gitmek zorundayız.
Aksi takdirde ne orman yangınlarını, ne sel baskınlarını, ne de okyanusların yükselip karaları yutmasını engellememiz mümkün değil. Alacağımız uçaklar, helikopterler yangınları ilk anda söndürebilir. Şehir planlaması sayesinde belki inşaatlar dere yataklarına yapılmaz. Ama karbon salınımı durmadan sıcaklık artışı durmaz, o durmadan da yangınlar ve seller bitmez, denizler ve fırtınalar durulmaz. Böyle giderse pek çok şehir, hatta ülke sular altında kalır. Kuraklık kasıp kavurur. Dünyanın demografik yapısı değişir. Göçlere neden olan iklim savaşları bile çıkabilir.
Artık herkesin ortak sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gereken bir dönemdeyiz. Çeşitli çekinceleri olan Türkiye’mizin dahi imzacısı olduğu ancak henüz onaylamadığı Paris İklim Anlaşması TBMM’nde...
Anlaşmanın milli çıkarlarımızı en üst düzeyde koruyacak şekilde takip edilmesi, politik hesaplara malzeme yapılmaması, devletimizin beka meselesi gibi görülmesi kanaatindeyim.
Muhabbetle...