Bazen elin, bazen kalemin titrer yazarken. Elin yazmak istediklerinle susmak istediklerin arasında halatı kopmak üzere olan köprü rolünü üstlenir. Kalem ise yazacaklarından ürker ve titrer.

Gerçekler acıdır, biliriz. Gerçekler incitir, gerçekler yorar. Yalansa tatlı bir rüyadır, uyanması hayli zor, inanması çocukça masumiyet. Yine de kalbim daima inanmaktan yana, gerçeğe bürülü olsa keşke. Keşke çocukluğum bende kalsa, keşke anılarım yine beni kandırsa ve yine yeniden masumiyet dolu dünyaya şahit olsam.

Gün geçtikçe yükselen dünyanın alçak merdivenlerinde oyalanarak yol alıyoruz. Duyduğumuz, gördüğümüz hikayeler birer ders olamıyor. Zamandan şikayet, devirden bıkkınlık bitmese de , ilerisi için çakan şimşekleri görmek pek mümkün.

Bazı yollar meyve dolu bahçelerin önünden geçer, geçer de nefis istese bile hak ve helal, yolu inceden keser. Senin olmayana göz dikmek nedir, ne demektir? Bir canlıyı boyayıp sokak ortasına atmak peki? İnsanlığı sil baştan mı yazmak gerekiyor artık? Yoksa, kıyameti mi çağırmak gerekir?

Gerçekler acıdır, dedik. Acı olan bir şey daha var. Şifa bekleyen, tedaviye gücü yetmeyen ailelerin umut hırsızlarına karşı verdiği mücadele. Ahmet Bebek için biriktirilen umut kutusu çalındı geçtiğimiz hafta. Ve... biz insanlık adına bir kez daha utandık...