Bu aralar “ailemden gelen travmalar ve aktarımlar beni böyle yaptı” sözünü o kadar çok duyuyorum ki… Dönem dönem bazı kelimeler popüler kültürde anlamı içinde değil kültürün getirdiği dilde kullanılmakta. Geçmişten gelen travmalarımız var. Bize ne olduğunu gerçekten anlamadığımız sürece, kendimizi değersiz olarak görmeye başlarız. Aslında bu durumu anlamlandırabilmek için acı ve travmanın bir nesilden diğerine nasıl geçtiği konusunda bir bakış açısı ve bilgiye sahip olmak gerekir.
Geçmiş travmalar, şu anki halimiz için suçlu arayacağımız anlamına gelmez. Bu hassas bir dengedir - bir yandan ne olduğunu bilmemiz gerekir, diğer yandan kendimize "Bu yaşadıklarımgeçmişten gelen travmalar yüzünden, onun için bu haldeyim" diyereksorumluluktan vazgeçiyor ve oradatakılıp kalıyoruz.
Genelde insanlar geçmişte olanlar yüzünden atalarım nasıl hissediyorsa ben de öyle hissediyorum diye düşünürler. Ancak bu böyle olmak gerektiği anlamına gelmez. Travmamızı biz seçmedik, seçebildiğimiz tarafı, bunun kurbanı olmak değil, o duygu üzerinde çalışarak farkındalık kazanarak farklı olmak. Çünkü duyguyu tanımalıyım ama duygularla özdeşleşmemeliyim.
Kendimizle yeniden bağlantı kurarak, bedenimizde duyguları hissetmek, şu anda olmak, geçmiş tarafından ele geçirilmeden algılarımızı inceleme kapasitesine sahip olmak şifaya giden yoldur.
Geçmişte yaşananlar silinemez. Bunu geri alamayız. Olmamış gibi davranamayız, ancak kendimiz hakkında ne anlam ifade ettiğimiz ve başkalarıyla ve dünyayla nasıl ilişki kurduğumuzu değiştirebiliriz.
Değiştirebileceğimizgeçmiş aktarımların yazgısında kendimizi kurban etmeden,şimdiki anda kendimizle, nefesimizle, yeniden bilinçli farkındalıkla oluşturduğumuz bir duyguyla bağlantı kurmak…
“Beni bu kadar çalkaladılar elbet bir yerde köpürecektim” Ali Lidar’ın şiirindeki gibi geçmiş travmaları da köpürtmeyelim devamlı.