Bir kelebeğin ömrünün bir gün olduğu ile ilgili miti herkes bilir sanırım. Fakat bu mit sadece yaşanılan her anın ne kadar değerli olduğunun anlaşılması için söylenmiş olsa gerek. Yoksa bir kelebek için geçirmiş olduğu evreler ve yaşadığı zaman bir günden fazladır.  Çünkü bir kelebek de yaşam döngüsünü her canlı gibi öncesi, şimdisi ve sonrası olarak belirlemekte, ona verilmiş olan zamanı en iyi şekilde tamamlamaktadır. Bu bir gün kavramı bizim zihnimizde ki  24 saat kavramı gibi değil. Biz de yaşam döngümüzde öncesini yaşadık. Geçmiş yaşantımızda getirdiklerimiz ile bugünü yaşamaya çalışıyoruz. Hep bir telaş içindeyiz yaşamda, çevremde birçok kişinin nasıl yetişecek, nasıl olacak gibi soruları ile karşılaşıyorum. An’ı yaşamak istiyordunuz, o zaman an’ı yaşayın dediğimizde   peki nasıl yaşayacağız sorusu geliyor hemen ardından. Yaşam döngüsündeki geçmiş, şimdi ve gelecek süreçlerinden en zoru şimdiyi yaşamak olduğunu gösterdi bu Corona dönemindeki evde kalmalarımız.  Bu günlerde kendi yaşam döngümüzü sorgulamaya başladık. Yaşam da bir anda stop düğmesine basılmış gibi bir telaş oluştu. Şimdi kavramı, içinde bulunduğumuz duyusal ve duygusal ruh halimizin geçmişle sarmalandığı ve bugünle anlaşmaya çalışıp kendine bir çıkış yolu aradığı dönemdir. An’ı yaşamak duygusunun ne demek olduğunun en iyi anlaşılacağı zamanlardayız. Aynı zamanda gelecekte olması gereken ya da olmasını istediğimiz dünyayı kurguladığımız bir köprü, geçmişle hesaplaşılan ya da kaçınılan, gelecek için planlanan veya kaygı duyulan bir geçiş dönemidir bu dönem. Bu dönemi hep yaşamak isterken şimdiyi yaşamaktan niye bu kadar korkuyoruz. Devamlı an’ı yaşa mutlu ol, anda kal, gibi cümleleri söylerken bu gün niye anda kalmaktan korkuyoruz. Yetişmek için programlanmış olduğumuz için olabilir mi? An kaçırmalarımıza örnek vermek gerekirse; bir arkadaşımızla sohbet ederken, telefona mesaj geldi mi, yemekte ne yesem, acaba çok mu konuşacak, yetişe bilecek miyim gibi birçok şeyi aklımızdan geçiriyorsak  o zaman anı yaşıyor muyuz diye tekrar sormalıyız. En iyi an’ı yaşayan çocuklardır. Geçen gün arkadaşımla sohbet ederken çocukluğumuzdaki bisküvilerden konuştuk. Birden aklıma kaymaklı bisküvideki kaymak bitmesin diye ne kadar ağır ağır yediğimizi hatırlıyor musun deyince, evet yaa! dedi, başka şansımız mı vardı tadını almak için tek bisküvi o idi dedi. Telaşımız yoktu ve o tadı tüm ayrıntısı ile alarak yiyorduk. Şu anda aynı şekilde o bisküviyi yiye bilir miyiz? Telaş ve tüketim hızı girdi yaşamımıza. Bunlar olduğu müddetçe aynı duyguda yiyemeyiz kaymaklı biküvimizi. Şu an için yaptığımız ne ise ona odaklanalım ve tadını çıkaralım şimdinin, evde kaldığımız günlerde. Anda yaşamak andaki durumun bilincine varılması demektir. Aynen bir çocuğun bilinçli şekilde bisküvinin kaymağını telaş etmeden o anda onun tadını çıkararak yemesi gibi. Zihnimizin arka tarafında başka duygu, düşünce dönüyorsa an’ı yaşadık diyemeyiz, telaşımızı yaşadık deriz. Yaşamımızdaki bir çok telaşa stop dendiği bu günlerde, şimdi döngümüzde yaşamımızda ne yaşıyorsak bunu fark ede bilmek için değerlendirebileceğimiz bir dönemdeyiz şuan… Bu şimdi döngüsünü korku, evham ve telaşların etkisinden kurtarabilirsek gelecek döngüsüne, daha sağlıklı gireriz.