2005 yılı yazında, ofisin kapısı çaldı. Kapıda, saçı sakalı ağarmış, hafif yaşlı, bir Danimarkalı yabancı.
Buyurun ben yardımcı olayım dedim, içeri aldım.
Askılı, burbery desenli pantolonu ve biraz rahat tavrı ile dikkati mi çekti.
Kendine has bir havası vardı. Ben, Alanya’nın bir köyünde, nehir kıyısında, eski bir ev satın almak istiyorum,  kendim tamir ederim, kışın Alanya'da, yazın Danimarkada yaşarım dedi.
Kendisine bunun güzel bir hayal olduğunu, ancak şehir merkezlerinde ev alabileceğini anlattım.
Adam, Türkiye'de ki eski evlerin de Danimarka’dakiler gibi olduğunu sanıyordu. Orada asırlık evler nizamına göre yapıldığından, hala taş gibi duruyor.


Kendisine, tarifine yakın bazı apartmanları gösterebileceğimizi söyleyip, arabaya gittik. Yanıma bindi, titrek eli ile kemeri takmaya çalışıyordu. Gerek yok, şehir merkezindeyiz, gideceğimiz yer uzak değil dedim.
Bana baktı sen biliyor musun, ölümlü kazaların yarıya yakını şehir merkezinde olmakta dedi. Kazalarda yaralanmaların en büyük sebeplerinden birisi de kemer takmamaktan kaynaklanır.
Doğal olarak biraz utandım tabi, bende kemeri taktım.
O yaşlı adam, hayatı için kemer takmaya çalışırken, ben yok canım öyle şey mi olur diye aklımdan geçiriyordum.
O güne kadar, ben sadece kuralı çok iyi biliyordum. Ama takmıyordum. Polis görünce hemen üzerime alıveriyordum. Şark kurnazlığı...
Neyse, muhabbeti ilerletince, Danimarka’nın emekli Japonya büyükelçisi ile dolaştığımı öğrendim.
Bu hikayeyi neden anlattım, geçen hafta Kurban bayramını kutladık, her bayramda olduğu gibi Türkiye bir yerden diğer bir yere taşındı.
Bir gariplik yok değil mi? Çünkü alıştık.
Herkes unuttu. Ben tekrar hatırlatayım.
Bu bayramda, 163 trafik kazasında, 134 kişi öldü, 650 kişi yaralandı.
Yazık değil mi bu kadar cana..
İstatistiklere göre ülkemizde, yolcu ve yük taşımacılığının %95’i karadan yapılıyor.
Kazaların %96 oranında sürücü hatalarından meydana geldiği görülmüş.
Sık sık iş dolayısıyla yurt dışına çıktığımda, arka koltuktaki insanlarında kemer taktığını gördüm.
Bende zamanla kemer takmaya alıştım, hatta bu gün kemer takmayınca kendimi çıplak gibi hissediyorum. Başkasının arabasına binince arka koltukta kemer takıyorum. Bana gülüyorlar.
Onlar güledursun. Çevremde ki araçlarda kemer takanları görünce mutlu oluyorum.
 Motosikletli sürücülerin kask taktıklarını görünce, oh be diyorum. Ancak düşünceli insanlar kask takar.
Diğer taraftan, alkollü araç kullananları kınıyorum.
Araçta çocuk varken sigara içenlerden iğreniyorum.
Kırmızı ışıkta geçip insanların hayatını tehlikeye atanlardan tiksiniyorum.
Gereği yokken aşırı hız yapanların tedaviye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Kemer takmayanları, kemerlik yerine Çin malı aparat takanlara ne diyeceğimi dahi bilmiyorum.
Trafik kurallarına uymak hayat kurtarır. Evet klişe. Ama dosdoğru.
Aracın üzerine “Allah korusun”yazdırmak hayat kurtarmaz. Buda bir çeşit şark kurnazlığı.
Trafik bir ülkenin medeniyet seviyesini gösterir.
Trafik, insana saygıyı, çevreye saygıyı gösterir.
Pek fazla ümidim yok, bu davranışların eğitimle kazanıldığına inananlardanım.
Ama yazdıklarım belki  birMüslümanın kulağına gider.
Gene de Allah Korusun.