Değerli dostlarım,
Uzun zamandır işler dolayısıyla sizlerden uzak kaldım. Daha evvel ilgi ve eğitim alanlarımda yazmaya çalıştım zaman zaman. Görünen o ki; toplumsal gerçeklerden uzak kalınmıyor. Toplumsal hassasiyet için birilerinin çıkıp bildiğini, gördüğünü söylemesi lazım.

Günümüzün en sıcak konusu “çevre”.
Ne oldu da herkes çevre ile ilgili konuşur oldu? Hele hele biz, ülke olarak. Her şey iyi idi.

İmamlı'da yeraltı suları kayboldu değil mi? Nereye gitti acaba?
Korkunç bir şey. Yatırımlar, emekler...

Peki çevre de nedir?
Çevre, nefes..
Çevre, su..
Çevre, emek..
Çevre ekonomi..
Çevre, geleceğimiz..

Mesela bisiklet..
Ne bisiklet mi?

Çok basit.
Alanya’da yaşıyoruz. Çok değerli bir kamu görevlisi dostumuz; "artık Alanya’dan tayinimi isteyeceğim, çok sıcak, nefes alamıyorum" dedi.
Ne dese haklı.
Valla Alanya’lı olarak ben de alamıyorum. Ne yalan söyleyeyim. Eskiden bir buladan gölgesine otursan türül türül eserdi.
Şimdi.
Her taraf beton.
Balkonlar tampon tampona.
Önünde gölge veren bir ağaç yok. 7 yaşında oğlum bana dedi ki; bir insan için 200 ağaç gerekli imiş. Neden yavrum dedim? 200 Ağaç 1 ansan için yeterli oksijen üretiyormuş.

Ağaç olsa da, koca apartmanda bir kişi önündeki hortumu açıp da su dökmüyor. Binamızın önüne 2 tane avokado diktim, 2 günde bir su veriyorum. Ortak kullanım alanında hepimizin. Yurt dışına gittim geldim, el insaf.. Ağaçlar kurumaya gelmiş.
İnsan olan canlı ağaca su verir. Herkes önünden geçiyor, onu bile görmekten aciz duruma gelmişiz.

Aslında insanlar evlerde oturur.
Bahçesi olur. Ayağımız yere değer. Kendi sebzeni meyveni yetiştirirsin. Nefes alırsın.
Apartman daireleri daha çok insanı aynı yere tıkmak, hızlı şekilde toplu çalışma alanlarına hazırlamak için şehirlerde yapılmış tünek.
Tuhaf geldi değil mi?
Önceleri damı, çardağı, önünde meşe (buladan) ağacı olan evler vardı. Sonra geniş apartman daireleri geldi. Arkasından küçük Amerikan mutfaklı daireler ve nihayetin de, bir çok insan şehirlerde ya çatı katında yada ufacık stüdyolarda yaşıyor.
Tek başına.
Bakın Avrupa’daki şehirlere, normal insalar gettolarda yada yüksek katlı binalarda yaşamıyor.
Acımasız çalışma hayatı, aileleri böldü, insanları böldü, bizleri ufak hücrelere tıkdı.
Nefes alamaz duruma geldik değil mi?

Kentsel rantı ve betonlaşmayı mevcut durumda hiç kimsenin durdurabileceğini sanmıyorum. İster A ister B.
Alanya’nın yenilenebilir enerji kaynaklarını üretmesi ve kullanması çevresel anlamda takdire değer, külterel değerlerin geleceğe aktarılması çalışmaları oldukça başarılı. Ancak genel anlamda resmin içinde az yer kaplar.

Bana göre şehirlere değer katan en büyük, en değerli özellik “orjinal” olmalarıdır. Orjinalite. Yani şehrin kendi değerlerini koruyabilme özelliği. Bu, şu demek; mimari özelliklerini, çevreyi, ve şehri şehir yapan kültürel özelliklerini koruyabilirseniz, o şehir orjinal olur.
Avrupa’nın büyük şehirlerinden bahsetmiyorum en ufak bir kasabasına gitseniz dahi orjinallik kokusunu alırsınız. O his size yaşam nefesi verir.

Şimdi Türkiye’nin neresinde olursanız olun; oturun ve düşünün, yaşadığınız yer ne kadar orjinal?

Ben hemen cevap vereyim, Alanya’da yaşıyorum. Şehrim orjinalliğinin bir kısmını kaybetti.
Bir kere şehir betona teslim olmuş. Yeşil yok edilmiş. İnsan sayısı artmış. Kültürel ayrışma yaşanmış. Komşularınızı bilemez hale gelmişiz.

Turizm kentlerinde, büyük şehirlerin dertleri başlamış. Trafik, gürültü, beton, kalabalık.. Ee tatil yapmaya gelecektik. Üstelik cehennem sıcağı.

Bu sadece Alanya’ya özgü durum değil, Bodrum da aynı, diğer tatil yöreleri de aynı.. Ne alan memnun ne satan..

Peki ne olacak?
Kısaca…
Bütün şehirlerimiz yeni bir hikaye yazacak. Zararın neresinden dönsek kardır.
Özellikle Alanya..
Başlık şu: Alanya’da eko turizm ve çevresel dönüşüm.
Planlama, 5 - 10 - 15 yıllık..
Hiç bir siyasi etki olmadan, kim gelirse gelsin projeksiyonu devam ettirmeli.
Okullarda çevre eğitimleri kampanya olarak işlenmeli. Hem de çok yoğun bir şekilde.
Nüfus artışı kontrol altına alınmalı. Kesin kes..

Bu Allah vergisi güzel memlekette, öyle bir iklim var ki, ne eksen yediveriyor. Dönüşüm süreci çok zor olmaz..
Burada yeşil atın yetişiyor.
Avokado..
Caddeleri avokado ağaçlarıyla donatsan, yarısı kalsa bile birçok derde derman olur. Oksijen üretir, gölge yapar.

Eko turizm ve çevresel dönüşümle ilgili çok başlık var, burada uzun uzun yazaman zaten okuyan da olmaz.

Şahsen, arabadan çöpünü her kesin içinde sokağa atan toplumdan bir şey beklemiyorum ama en azında bireysel olarak suyu boşa akıtmayalım