İçimdeki fırtına dinmek bilmiyordu. Ne var olan halimden memnun olabiliyorum ne de olmak istediğime yaklaşabiliyorum. Tam bir ikilem, tam bir bocalama. Acaba ile başlayan her cümle içimi kemiren kurt. Bitmek bilmeyen baş ağrıları, hiçbir şey yapmadığım halde dinmeyen yorgunluk. Nasıl olacak, ne zaman olacak, yapabilecek miyim, nelerle karşılaşacağım? Sorular bitmiyor, tek tek cevaplarını versem de bitmek bilmiyor.
İnsan bir karar aşamasına geldiği zaman yukarıdaki aşamalardan geçer. Hatta öyle ki alınacak karardan bile öne geçer belirtiler. Kişi bu girdabın içine hapsolur, savrulur, kaybolur.
Nedir bizi böyle halden düşüren sebep derseniz;
Yeni başlangıçlara yönelik saklı taraflar, bilinmezler.
Daha önce tanışık olmadığımız yaşantılara “ya kötü olursa, ya pişman olursam” bakış açısıyla çekinerek yaklaşıyoruz. Öyle ki bu çekinme süresi çoğu kez bireye karın ağrısı olacak kadar uzuyor.
Denemeden Bilemezsin
Güzel olan işlerde acele etmek gerektiği ifade edilir. İç dünyamızdaki sese kulak verirken akıp giden zamana da bir bakış atmak gerek. Her geç kalınmış eylem süresi belli olan ömre yapılmış en büyük haksızlık. Düşünmek, sormak, akıl almak olmazsa olmaz. Yalnız her şeyiyle aşikar olan seçeneklerde sündürmeden harekete geçmek çok önemli.
Zaman sandığımızdan daha hızlı ilerliyor. Şimdi gözlerinizi kapatın ve kendinizi bildiğiniz yaşlara gidin. Ne çabuk geçmiş değil mi?
Adım atmaktan korkmayın. Çünkü başı sonu belirlenmiş ömür çizgisinde insan yaptıklarından çok yapamadıklarından veya geç kalmış yaptıklarından pişman oluyor.