Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Bazı zamanlarda yazılarım için ön hazırlık yaparım. Bugün için defterime eklediğim tüm notların üzerini çizdim. Umut ağacından düşen bir yaprakla beraber gerçeği tüm çıplaklığıyla yazmaya karar verdim.
7 Mart Pazar Günü, Samsun'dan gelen şiddet görüntüsüyle yine çok üzüldük. Yetti mi?
Yetmedi, 92 yaşında bir ninenin cinsel tacize uğrayıp, boğularak öldürüldüğünü duyduk. Çok geçmedi bir görüntü daha. Bu defa bir kız çocuğu...
İtilen kadın, dövülen kadın, sövülen kadın, öldürülen yine kadın. Giyimini bahane edenler 92 yaşındaki nine beyaz saç örtüsüyle mi 23 yaşındaki caniyi yoldan çıkardı? Ya 10 yaşındaki masum kız çocuğu? Vicdanlar kurumuş, değil mi?
Bize neler oluyor? Gerçekten an geliyor, kelimeleri toparlamakta güçlük çekiyoruz. Hiç unutmam, rahmetli dedem bize, kız torunlarına derdi ki, kendini savunma sanatına sahip olun. Çocuk aklıyla gülerdik bu lafına. Meğer biliyormuş, yüzü felakete doğru gittiğimizi. Sanırım eğitim bakanına bu konuda fikir vermek gerekecek. Kızlarımıza eğitimle beraber, savunma teknikleri de öğretilmeli.
Bir diğer konu, şiddeti siyasete taşıma çabaları. Eşini darbeden suçlu Ülkü ocaklarına üyeymiş. Onlar hep böyledir, diyorlar. Ne acı, bir ülkede kadın darbedilirken konu yine siyaset!
Ülkede terör var, terörü destekleyenler var. Olana bitene göz yumanlar var. Şehitlerimiz var, derdimiz çok büyük.
Kötü kötüdür, kötünün dini, dili, siyasi bakışı kimin umurunda bir can yandıktan sonra? Anneler ölmesin, evlatlar ağlamasın.
Ülkeyi kutuplara, sağa sola çekenler düşünsün, sonda kim daha zararlı çıkacak diye. Şiddete maruz kalmış kadınları korumak adına gerçekten büyük adımlara ihtiyaç var. Takım elbise, pişmanlık adına dökülen timsah göz yaşlarının mahkeme salonunda işi bitmeli. Gerçek anlamda ciddi kanunlar gelmeli. İyi hal diye bir masalın sadece suçluya faydası olacaktır. Artık yeter!
Marsa gidecek olan insan, yerde "tüm sorunları" çözmüş görünüyor...