Başkalarının hayatından ders al çünkü insan bütün hataları yapacak kadar uzun yaşamıyor, demiş Tolstoy.

Edebiyat hem de romandır, romansa binlerce hayattır aslında. İnceden dokunur kalplere oysa yıkıntıların altında nice hayatlar var...

Perdesi hiç açılmayan evler bilirim, kenardan bakanlar orada hayatın olmadığını sanır ama tam tersidir. Hayatın ta kendisidir o evler. Bir aralasan o perdeyi, nice hüzünler nice romanlara konu olacaktır.

Bizler kenardan izleriz, yüzü asık birisi için önyargı çemberini kullanırız. Birisine nasılsın demeğe çekinir, bir derde deva olmaya korkarız. Türlü sorulara kendi penceremizden yanıtlar veririz.

İtilip kakılan kadınların geç kalmış kahramanları gibiyiz. Üç günün sonunda yeni konuları tartışırken "annem ölmesin" çığlığını unutmuş olamayız, olmamalıyız.

Bizler için çizilmiş katı kuralların rengi nedir? Erkek eğemenliğinin hükmü nedir? Zayıf olan aslında kimdir?

Türk toplumu kadına değer vermiş, Han sözüne Hanım eklemişse unutulan, silinen değerlerimize geri dönmek olmaz mı?

Bir kadın evine ekmek götürmek için başka bir kadının evinde gündelikçi. İçten içe hayatını sorguluyor. Arada vücudundaki morluklar sızlıyor. Camları parlatmak için kullandığı gazete parçasında bir haber dikkatini çekiyor " amansız koca , avukat eşini katletti."
Bu kadar...