Biz Türk toplumunun atalarımızdan öğrenerek gelecek kuşaklara aktarmaya çalıştığımız yaşayış, inanç ve geleneksel değerlerimizden oluşan önemli ananelerimiz var.
Bu ananelerimizden topluca bir araya gelmemize sebep olan düğün, bayram, taziye, kına, asker eğlencesi gibi farklı zamanlarda mutlaka içinde yer aldığımız gelenekselleşmiş ata yadigarı kültürel etkinliklerimiz var.
Ne yazık ki bizlere miras olarak kalan bu kültürel etkinlikler zamanla erozyona uğrayarak yok olma yolunda amacı dışında ilerlemektedir.
Gelenek ve göreneklerimizde mutlaka yaşadığımız çağın şartlarına göre değişim gösterme ihtiyacı kaçınılmaz olsa da, ne yazık ki çok daha öte giderek kültürümüzün bir parçası olmaktan çıkarak gösteriş ve yarış halini alarak bozulma ve yozlaşmaya sebep olmaya başlamıştır…
Bunların örneklerini günümüzde birçok kültürel etkinlikte yaşayarak görmekteyiz.
Her türlü lüks ve şatafatın eksik olmadığı, hafta boyunca süren işin olsun ile başlayıp, bekarlığa veda partisiyle devam eden, kına yakma eğlencesi ile iyice hareketlenen gösterişin tavan yaptığı merasimle son bulan düğünler…
Hafta boyunca süren egzoz ve yüksek volümlü müzik sesi eşliğinde araçların kullanıldığı birçoğunun sonu kavga veya kaza ile biten asker eğlenceleri…
Ölenin acısını yakınlarıyla paylaşarak azaltmak için kurulan çadırlarda yapılan aşırı ikram ve yemek dağıtımı gibi amacını aşan taziye merasimleri…
Tatil ve gezmek için fırsat olarak görülen eş, dost, akraba ve komşu ziyaretlerin unutulduğu bayramlar…
Rahmetli Cem Karacanın dediği gibi ‘’Girdik bir alamete gidiyoruz kıyamete’’
Sonuçta olan iş; ‘’O veya bu yaptı, biz niye yapmayalım. Onların olurda bizim neden olmasına’’ varmaktadır.
’’Olan var, olmayan var’’ Ama yapmak zorunda kalan ‘’Olmayana yazık değil mi?’’ sorusunu kimse sormaz…
Yazımıza son noktayı ‘’Üzüm üzüme baka baka kararır’’ ata sözüyle ve ‘’Siz kararmayın’’ diyerek koyalım.
Kalın sağlıcakla...