Eski, hangi zamanda olursa olsun, özlemi de beraberinde getirir daima. Bir inanca, bir geleneğe, bir nesneye ya da bir kişiye olan özlem çoğu zaman varlığını korur. Gerçekten özlem duymak ne demek? Neye ve neden özlem duyarız? Belki de özlem duyulan şey, kişi, olay her ne ise onu arzuluyoruz, yani yürekten istiyoruzdur. Bu istenilenin yakın ya da uzak geçmişte olmasına değil sadece eski olana özlemimiz ve hayranlığımız vardır. Bu durum belki gerçekten eskinin daha güzel oluşundan, belki de yeniye olan sabırsızlığımızdan kaynaklanıyor olabilir. Kendimizi tam hissedemediğimiz zamanlar bir şeylere, birilerine, bir yerlere özlem duyuyor olabiliriz. Hepimizin içinde bir yerlerde özlem hissi var. Bu sadece kişilere değil, yaşamlarımıza, geçmişimize, hatta kendimize yönelik bile olabiliyor.
Eskiye özlem duyduğumuz, yüzümüzü eskinin gülümsettiği zamanları düşününce, nerde o eski saf duygular diyoruz. Sahi o günkü saf duygu bugün yok mu, yoksa o günün içinde mi böyle oluyordu. Yokluk içindeydik ama huzurluyduk diye anlatılan hikâyeler… Bayram olsa da yeni bir kıyafet ya da bir çift ayakkabım olsa, odun sobasının etrafında bir taraftan soğuk bir taraftan etrafında ısınmak için yer aradığım ve sobanın üstündeki pişen çorbanın burnumda sıcacık kokusu ile oluşturduğu mutluluk gibi… anlatılar devam eder.
Şu an da her şeyimiz var ancak birbirimize uzağız gibi açıklamalar yaparız ve eskiden ben daha enerjiktim gibi de devam eder bu anmalar…
Bunlar aslında şu andan ve yeni deneyimden kaçış anları olabilir mi? Böyle anlarda yeni deneyimin değerini eskinin değeri üzerinden belirlemiyor muyuz? O zaman o anın değerini biliyor muyduk, aslında farkında bile değildik…
Geçmişe özlem duymamızın nedeni aslında geleceğimizi bilemememizdir. Bilmediğimiz bir dünyaya, yaşamadığımız yarınlara, uyanmadığımız sabahlara özlem duymamız mümkün olmayacağı için geçmişe duyduğumuz özlem hepimizin ortak noktası olmuştur. Bu ortak noktaya sahiplik, aynı dönemde yaşamış olmayı gerektirmiyor. Çünkü eskiye duyulan özlem, bizden yaşça büyük birinin anlattığı eskiye de olabilir, bizim için eski sayılan geçmiş yılların ifade ettiği eskiye de.
Bizim asıl anlamlandıramadığımız yer şimdidir. Çünkü şimdiyi yaşamayı deneyimlemeye kendimizi bırakmayınca, anlamı yaşamış olduğumuz eskiyi yâd ederek buluruz; şu anda göremediğimiz bulamadığımız ne varsa eskide mevcuttur. Eskiden tecrübe etmişizdir, eskiden görmüşüzdür ve eskiden hissetmişizdir. Eski tam olarak da hissettiklerimizin toplamı değil midir zaten? Sigmund Freud, ‘’Bir insanı unutabilirsin, bir insanın sana neler yaptığını da unutabilirsin, ama o insanın sana ne hissettirdiğini asla unutamazsın.’’ demiştir. “Eski”ye duyulan özlem, bu nedenle hiçbir zaman son bulmayacak gibi görünüyor. Ancak eskinin içinde kaybolmamak ve daha da önemlisi eski olana sığınmamak için şimdi yapabileceklerimizi deneyimlemeye izin vermek gerekiyor. Metin Altıok şiiri şimdiyi yaşamayınca geçmişi de yaşatamayacağımızı anlattığı bu dizelerini bırakıyorum buraya
“Geçmişe özlem gelmişse bir toplumda gündeme;
Bugünden hoşnut değil demektir kimse.
Ama geçmiş güzellikleri yaşatmak için,
Gönlü yok kimsenin gül yetiştirmeye.”
Geçmişin güzelliklerinin, gelecek günlerinizi süslemesi için şimdiyi deneyimlemeniz dileğiyle…