Erkek çocuk dünyaya geldiğinde ailede bir neşe, kız çocuk doğduğunda bir sessizlik olurmuş eskiden.
Erkek çocuk doğduğunda ailenin ilk heyecanı sünneti olurmuş, hala öyle…
Çocuğun yaşı, törenin mevsimi, konvoyu, sünnetliği, oğlanın ilk mürüvveti neticede…
O kadar önemli, değerlidir bu sünnet törenleri.
‘Artık sen erkek oldun’ demek için sabırsızlanır baba, kesilirken ağlayıp sızlamasın diye en çok da bu erkek olma kısmı yüklenir çocuğa.
Öyle bir gelenek ki, sadece oğlunun değil; damadın sünnetiyle de ilgilenir kız ailesi.
Özetle erkekliğin ilk belirtisidir sünnet.
Peki ya kadınlığın ilk belirtisi!
Aile aynı heyecanla bekler mi o anı? Törenler yapılıp konvoylar düzenlenir mi?
Hayır… Hatta çoğu zaman kirlenmişlik olarak tanımlanır bu kadın olma hali.
Babaya anne, gizliden söyler. Erkek kardeş, dayı-amca bilmemelidir.
Oysa sünnet göstere göstere yapılır. Teyze-hala-yenge bilir bunu. O malûm kadınlık günü geldiğinde siyah poşet arayışı başlar.
Velhasıl daha başta eşit değil bu; kadın erkek olma durumu.
Şimdi bu kadar şeyi neden yazdım?
Malûm tartışma erkeklik diploması.
Şehirde neredeyse 15 yıldır, ‘Ülkede yüzyıllardır’ veriliyor.
İyi niyetle hazırlanmış, geleneksel bir paylaşımın dışa vurumu aslında o diploma.
Bu nedenle suçlamaktan ziyade farkındalık oluşturmaktan yanayım.
‘Sen artık erkek oldun’ derken bunu ‘Üreme organından ibaret bir durum’ olarak anlatmak, gelecekte; bugün yaşadığımız sorunlara sebebiyet verebilir.
Alt mesajını iyi belirleyerek yapmak bu sebeple çok önemli.
Bu yüzden erkeklik vurgusu yerine insanlık vurgusu ile işlemeliyiz daha küçükken çocukları.