Türk ordusu 1911'den beri tam 11 yıldır savaşıyordu. Ordu bitmek tükenmek üzereydi. Artık tek atımlık barutu kalmıştı. Üstelik mevcut askerlerin, subayların çoğu şehit olmuştu.
Yunan ordusu Afyon-Eskişehir eksenine İngiliz destekli "muazzam" bir savunma hattı kurmuş, Türk Milleti’yle alay ediyordu. İngilizler "Türk ordusu kurduğumuz savunma hattını 6 ayda yürüyerek geçsin, 6 günde geçmiş sayarız" diyerek dalga geçiyordu. Başkomutan Atatürk, bitmiş tükenmiş Türk Ordusu'nun durumunu çok iyi biliyordu, ama dahice planlar yapıyordu. Düşman tarafından gözetlendiğini bilen Atatürk, askerleriyle plan yaparken, düşman durumu anlamasın diye "çay içiyor, zaman zaman oyun oynuyordu" Atatürk, işte bu nedenle düşmanı tek vuruşla imha etmek ve Anadolu'dan temizlemek istiyordu. O müthiş dehasıyla planı yapmış 22 Ağustos'ta taarruz emrini vermişti.
22 Ağustos’ta Türk topçuları sabaha karşı Afyon’da düşman siperlerine ateş açtı.
26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa ile birlikte Kocatepe’ye geldi, Büyük Taarruzu başlattı. Piyadeler hücuma geçti. 30 Ağustos’ta işgalcilerin ordusu çembere alındı. Ordumuz Dumlupınar’da düşmana son darbeyi vurdu.
Mustafa Kemal “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri” komutunu verdi. Türk ordusu işgalcileri İzmir’e kadar kovaladı. 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi.
26 Ağustos’ta başlayıp 9 Eylül'de düşman askerlerinin İzmir'de denize dökülmesiyle sonuçlanan savaşın ilk 4 gününde 15 bin askerimiz şehit oldu. Bu savaş, Türk ulusunun yeniden diriliş savaşıdır. Bu savaşı kazanamasaydık, bugün Anadolu’muzda Yunanlılar, Ermeniler, Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar yaşıyor olacaktı. Biz olmayacaktık.
İşte bunun için 30 Ağustos Türk Milleti'nin "Zafer Bayramı"dır.
Zaferden iki yıl sonra 30 Ağustos 1924’te Dumlupınar’da Büyük Zafer’in Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın da katıldığı bir törenle hem zafer kutlanmış hem de şehitler anılmış, “Meçhul Şehit Anıtı”nın temeli de atılmıştı. Bu törenden iki yıl sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir kanun çıkarılarak 30 Ağustos’un ordunun bayramı olduğu belirlenmiştir.
Biz Türkler olarak, ata yurdumuz Anadolu’da "yeniden diriliş" mücadelemizin zaferle sonuçlanmasını 97 yıldır "Zafer Bayramı" olarak kutluyoruz, kutlamaya da devam edeceğiz...
Ama bu kutlamaları organize edenlerin de günün anlam ve önemine uygun hareket etmesi, şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaması gerekiyor. Alanya'da yaşayan insanların ellerinde Türk Bayrakları ile kortej yürüyüşüne katılması, şehrin Türk Bayrakları ile süslenmesi tek kelimeyle muhteşemdi. Ancak kortejden sonra belediye binası hemen arkasında yapılan konser; kimse kusura bakmasın bana göre tam bir rezaletti. Elinde Türk bayraklarıyla konser alanını hınca hınç dolduran asil Türk Milleti'nin karşısına sanatçı diye çıkarılan kişiyi görünce beynimden vurulmuşa döndüm.
30 Ağustos gibi bir günde, Türk Bayrağı ile donatılmış meydana üzerinde İngilizce yazılar bulunan atlet ve yırtık pantolonla çıkan adama ben "sanatçı" demem. Ancak, davranışlarıyla halkı eğlendiren kimse denen "soytarı" kelimesini kullanırım. Böylesine anlamlı bir konserde sahneye çıkacak sanatçının günün ruhuna uygun, şehitlere, karşısındaki binlerce insana ve Türk Bayrağı'na saygılı bir şekilde, düzgün bir kıyafet ve elinde Türk Bayrağı ile sahneye çıkmasını, bu büyük coşkuya ortak olmasını isterdim. ‘Paramı alır, şarkımı söylerim’ hissinden ziyade, ‘Ortak amaç için buradayız’ ruhunu yansıtmasını beklerdim. Alanya Belediye Başkanı Sayın Adem Murat Yücel’den de, emek verilmiş gecede, o kişinin üzerindeki kıyafetle milletin karşısına çıkmasına müsaade etmemesini beklerdim… Şahsen ben Yücel’in yerinde olsam o kişiyi sahneden indirirdim…
İnsanları giydikleri ile yargılamak değil amacım. Sokakta, ticari olarak konser verdiği yerde isteyen istediğini giysin. Ama söz konusu milli bir birliktelikse, biraz saygı beklentim.