Dünyada ‘asrın felaketi’ olarak kabul edilen, ülkemiz için büyük bir acı anlamına gelen Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremin yaşandığı hafta gittiğim yıkılmış şehirlerimizi yeniden ziyaret etme fırsatım oldu. Sıcağı sıcağına birçok acıya şahit olmuştuk bölgede. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya merkez üs olan Kahramanmaraş olup 11 ilde 53 bin 537 kişinin hayatını kaybettiğini, 107 bin 213 kişinin de yaralandığını açıkladı. Üzerinden 582 gün geçen deprem bölgesi Kahramanmaraş ve Gaziantep’te bulundum. Şehirler yavaş yavaş ayağa kaldırılıyor. 

Özellikle Kahramanmaraş TOKİ’nin şantiye sahası gibi. Bazı konutlar çoktan tamamlanmış, hak sahiplerine teslim edilmiş. İş makinaları harıl harıl çalışıyor, şantiyelerde yapılar yükseliyor. Ağır hasarlılar neredeyse tamamen yıkılmış durumda bazı bölgelerde enkaz temizliği hala sürüyor. Az hasarlıların duvarlarında pençe çevrelerinde derin çatlaklar çıplak gözle görülmekte. Yeni yapılaşmada hem TOKİ hem vatandaş, yamaçları dağların eteğini tercih etmeye başlamış. Merhum Adnan Menderes’in vaktiyle ziyaret ettiği kentte konutları ovaya değil dağa doğru yapın önerisi geçte olsa dikkate alınmışa benziyor.

Elbette zerre hasar almayan yapılarda var. Az hasarlı olup bakımı yapılanlar ile orta hasarlı olup bakımı yapılanlarda yaşam sürüyor. Bende tam örneğe uygun yüksek katlı bir apartmanın 7. katında konakladım. 

Şehirde yaşam normale dönmüş durumda. Fabrikalar, atölyeler çalışıyor, ticaret devam ediyor. Kafeler, parklar, pazarlar Maraş’ın kapalı çarşısı dolu dolu. 

Öncelik yaşam alanları olduğu için kaleler, müzelere henüz tadilat için sıra gelmemiş. Sütçü İmam’ın kentin düşman işgalinden kurtuluşu için ilk kurşunu ateşlendiği meydanda bulunan tarihi Ulucami'de ise kapsamlı bakım sürüyor. Yıkık minareler ise insanın içini acıtıyor. 

Şehir yeniden mimari açıdan imar edilmesine ediliyor da hem ana arterlerde hem ara sokaklar ise yemyeşil. Türk milletinin köklü geçmişinde de önemli yere sahip olan çınar ağaçları ile çam ağaçları ile dolu. Bakınca insanın içi açılıyor. Millet bahçelerini, şehir içinde bırakılan kent ormanlarını hiç saymıyorum bile.

Osmanlı döneminde başlayan Çınar ağacı dikimi son yarım yüzyılla birlikte artarak tüm caddelerde yeşillendirme projesi hayat bulmuş. İlk fidanlar nizami olarak dikilmiş, harbiden öngörüsü çok yüksek insanlarmış. İyi ki bizimkiler gibi sadece beton kütlesine hasret imar düzenlemeleri, belediyecilik modelleri yokmuş.