Kabe’nin içinde doğan tek kişi Hz Ali’dir desem İslam alemindeki kıymetini anlatmaya bu yeter de artar bile. Malum İslam öncesi Arap toplumunda da Kabe çok kutsal. Hatta kabileler ve aileler sırayla temizliğini bile yapmayı büyük şeref addediyorlar. 599 senesinde temizlik sırası Ebu Talip’e geliyor.Eşi Fatıma da Hz Ali’ye hamile olmasına rağmen temizliğini yapıyor.Bu temizlik sırasında HzAli Kabe’nin içinde dünyaya geliyor.Tabi bu olayın yine Kabe merkezli çeşitli varyantları Sunni ve Şii inanç dünyasında mevcut.Sunni inanca göre ilk Hz Hatice’den sonra ikinci Müslüman ,Şii ve Alevi inanca göre de ilk Müslümandır. Hz Ali o derece kıymetli ki; etkisi altın altına almadığı hiç bir İslam mezhep,tarikat,cemaat ve yorumu yoktur.Damad-ı Nebi Hz Ali bir ekoldür İslam dünyasında.
O kadar farklı görüşe rağmen O’nu sevmeyen tek bir İslami yorum yoktur.Hatta o kadar ileri giderler ki bazı mezhepler ,O’na olan sevgileri hak mezhep ( Kur’an ve sünnetin çizdiği sınırı aşmayan) dairesinden çıkmalarına bile sebep olmuştur. Hz Ali bilhassa ilmi, cesareti, imanı, dürüstlüğü, adanmışlığı, sadıklığı, cömertliği ve şefkati ile anılmakta hatta Batıni, Şia vb için en önemli mistik figürü temsil etmekte. Özellikle, tefsir, fıkıh ve dini düşünce alanındaki üstünlüğü en zirvede kabul görür. Zira Hz Peygamber’in “Ben ilmin şehriyim ,Ali de kapısı”hadisi Hz Ali’nin konumunu en net anlatan hadislerden biridir.Neredeyse katılmadığı ve kahramanlık göstermediği hiçbir savaş yoktur.Savaşlarda döne döne ve tekrar tekrar aslan gibi düşmanın üzerine korkusuzca atılmasından dolayı “Haydar-ı Kerrar” lakabını almıştır. Hz Peygamberin anneciği vefat edip de öksüz kalınca ,önce dedesi sonra da amcası Ebu Talip evine almış ve büyütülmesinde etkin rol oynamıştı.Özellikle Hz Ali’nin annesi Fatıma binti Esed kol kanat germiş,O’na dayelik yapmış ve kendi öz evlatlarından ayırmamıştı.O nedenle yengesini çok severdi.O kadar ki ;kızına Fatıma ismini vermesi Hz Peygamber için çok büyük bir vefa örneği olarak telakki edilmeli. Hele hele soyunun devam ettiği ve 7 evladının 6 tanesini kendi elleriyle defneden Hz Peygamber,kendinden sonra 6 aylığına da olsa hayatta kalan en sevgili kızını Hz Ali’ye eş olarak uygun görmesi Ali sevgisinin Peygamber kalbindeki yerini göstermesi bakımından dikkat-i şayandır.
Hz Ali’ye bu ismin Hz Peygamber tarafından verilmesi,O çocukken omuzlarında Mekke sokaklarında dolaştırması, "Ali’yi seven beni sevmiştir. Ona düşmanlık bana düşmanlıktır. Onu inciten beni incitmiştir. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur” hadisini deklare etmesi İslam dünyasındaki yerini sarsılmaz şekilde belli eder.Hicret sırasında çekinmeden,korkmadan,öleceksem Hz Peygamber yoluna ölürüm anlayışıyla kuşatma altındaki evde Hz Peygamber yerine yatması diğerlerine göre yerini ayrı bir konumda tutar.Medine’ye hicret sonrası 83 kişi 83 kişiyle kardeş ilan edilmiş ,Hz Ali açıkta kaldığını görünce “Ya Rasulallah beni mi layık görmedin yoksa başkasını mı bana layık görmedin “deyince “Ya Ali seni kendime kardeş yaptım.”

Demem o ki;Hz Ali sevgisi bambaşkadır.Bu satırları yazarken O’na karşı hissettiğim duygular çok ulvi.Bugün ister Sunni ,isterse Şii ya da Alevi olsun her aile çocuğuna Ali,Ali Haydar ,Muhammed Ali,Ahmet Ali, vb isimleri muhabbetlerinin bir göstergesi olarak vermekten geri durmaz.Hz Muhammedsiz bir Ali tasavvuru yoktur.


Hal böyle olunca Alanya’da da pek çok şehir sosyo-kültürel ve inanç yapısında Hz Ali motifinin tarih boyu olagelmesi çok doğal.Hele hele son on yılda yapılan araştırma,kazı ve restorasyonlarda bu sevgiye atıfın bolca olduğunu göreceğiz.Zira Hz Ali Anadolu insanı ve hususan konar göçer yörük için ulu bir yiğittir.O nedenle Hz Ali’yi ,O’nun adını ve yadını hatırlatacak pek çok nesnenin öznesi haline getirivermiştr.Çevre illerimiz ve Toros zirvelerinde olduğu gibi Alanyamızda da Hz Ali nam-ı celili,aziz hatırası adeta nakşedilmiştir.
İnsanımızın bir özelliği de gidemediği yerleri ve kişileri kendi yanına getirmesidir.Mecazi anlamda elbette.Yani Hz Ali sevgisi o kadar yoğun içselleşmiş ki ,dönem şartları itibariyle ne yaşadığı yerlere ne de mezarının olduğu yere kolay kolay gidilip gelinememesi ,o gerçek ,çıkarsız ve beklentisiz sevgi Hz Ali’yi almış hemen yanı başlarına getirmiş.Yaşam alanları ve üretim alanlarında Hz Ali ‘ye atfettikleri insan üstü yakıştırmalarıyla kendi yerel ve küçük dünyalarında yer almasını sağlamıştır.Aynı Hz. Hızır gibi.
Merkez Alanyasının köyü ve yaylası olan Mahmutseydi –Türbelinas yolu üzerinde ,Kapıcık mevkiinde Hz Ali’nin atının ayağının izinin olduğuna inanılması Alanyalı insanımız için Ali sevgisinin en müşahhas göstergesidir.
Özellikle daha on yıl kadar önce yapılan Alanya tersanesinin mescid bölümü restorasyon çalışmaları sonucu , mescid duvarlarının doğu-batı yönünde,karşılıklı iki tane Zülfikar freski,bezemesi ortaya çıkarılmıştır.Zamanla yapılan tadilat ve sıvamalar vb işlemler sonucu görünürlüğü kaybolan bu bezemeler gösterdi ki; harp meydanlarının şahı,aslanlar aslanı ,Hz Ali’yi o dönem insanı almış baştacı etmiş ve denizin kıyısısına kurduğu en önemli askeri ve özellikle onun içindeki dini bölümün duvarlarına nakşettirmiş.Yüzlerce yıl kalben ve bundan sonra da o sevgiye ilaveten tarihi eserler kanunu gereği yasal anlammda korumaya ve o duvarda Zülfkarı yaşatmaya devam edecektir.
Zülfikar anlam olarak Arapça (zu) iki ve mourga ,bpğumanlamlarından Zülfekar olarak türetildiğini bütün lügatlar yazıyor.Ama iki başlı ve ki tarafının da keskin olması nedeniyle bu ismin verilmesi muhtemel.Bu kılıcın önemi elbette HzAli’nin kullanmasından kaynaklıdır lakin bunu daha da önemli kılan husus Bedir Savaşında ganimet olarak ele geçirilen bu kılıcı ,önce Hz Peygamber’in kullanması ve sonra Hz Ali’ye vermesidir.Şii dünyası bu olayı bir varislik olarak yorumlarlar ve olağanüstü manalar yüklerler. Öyle ki ;Şii kanaat önderlerinden (imamlarından) İmam Ali er-Rızâ’nın, zülfikarın Allah’ın emriyle Cebrâil tarafından semadan indirildiğini söylediği de rivayet edilir .Hz Mehdi’nin askeri mücadelesini bu kılıç ile yapacağı inancı da bu kesimlerde yerleşmiş durumdadır.
Hz Peygamber’in Zülfikarı Hz. Ali’ye ne zaman hediye ettiği kesin olarak bilinmemekle birlikte genellikle Uhud Gazvesi’nde verdiği kabul edilmekte ve bu sırada, “Lâ fetâ illâ Alî, lâ seyfe illâ zülfikār” (Ali’den başka yiğit, zülfikardan başka kılıç yoktur) diye nidâ edildiği ileri sürülmektedir.Bu inanç da Hz Ali’nin kendi şecaatine adeta tac olmuş ve Ali algısının şahlanmasını sağlamıştır.Öyle ki insanımız Ali şahımız,Muhammed padişahımız inanç ve imanının mesabesini koruyagelmiştir.Tersanedeki bu Zülfikar bezemelerinin olmasının nedenielbette sosyolojik ,teolojik ve kültürel temelli.Ali sevgisi muhakkak.Öyle ki yapılış esnasında Anadolu Selçuklu ustaları bunu yapmamış olsalar bile,sonraki dönemde kutsal mescid ortamında nakışlı vaziyette yaşatılması bile büyük bir hoşgörü ve muhabbetin eseridir.Tersane ve hususan liman İslam dünyasının Şii anlayışının yoğun yaşandığı Doğu Akdeniz limanlarındaki o kültürün bir aktarımı olarak da yorumlanabilir.Zira Alanya limanının o limanlar ile olan ticari ve kültürel alışverişi yüzyıllar boyu süregelmiş bir gerçekliktir.
Uzun ve zahmetli uğraşlarım sonucu ulaşabildiğim Çamlıca köyü ,Kandamış mezarlığı öyküsü de Alanyamızın Hz Ali’ye bakışını özetler aslıında.Köyün en yaşlısı ,95 yaşındaki Mehmet Keyaoğlu’na da teyit ettirdiğim bu bilgiye göre ,Hz Ali bir gün savaştan dönmüş ,elinde Zülfikarı ile atının üzerinde bugünkü Kandamış mezarlığının olduğu yerde soluklanmış ve o sırada kılıcından kanlar damlamış.Zamanla bu yere sıfat olan bu durum isim haline gelmiş ve kan damlamış terennümü Kandamış’a dönüşmüş.
Alanyamızın tarihsel öneme sahip bir köy olan ve maalesef 2021 Manavgat yangınında çok büyük zarar gören Bayır köyümüzde de bu anlayış yerleşmiş vaziyette.Aynen Mahmutseydi-Türbelinas yolu üzerinde olduğu gibi burada da 30 cm çapında HzAli’nn atının ayak izinin olduğu inancı hakim.(Sedat ÇOLAK ) .Yani Yörüklerimiz,Konar göçerlerimiz kahramanlar kahramanı Hz Ali’yi yaşam ve üretim alanları olan Toros( Türkmen) dağlarında oradan oraya gezdirmiş ve kutsiyet atfetmek suretiyle de yaşamlarına mistik ilaveler yapmışlardır.
Yine Bayırkozağacı köyündeki antik Ayasofya kentindeki Kaya kilisesinde geçen daha doğrusu inanılan bir mistik inanç anlatılır.Hz Ali oradaki kafir askerlerin üzerinde elde Zülfikar ,altında atı Düldül (-ki Hz Peygamberin kılıçla birlikte hediyesidir Hz Ali’ye) ile saldırır ve hepsini öldürür.O mekanda bulunan ve doğası gereği siyah olan ve insan kafasını andıran yuvarlak tarzdaki taşları da,Hz Ali’nin öldürdüğü kafir askerlerin kafaları olduğuna inanıyor.
Yine aynı bölgede 5 metre yüksekliğinde ve 30 cm çapında bir sütun ve buna atfedilen inanç var. O bölgede Tekfur’un kızı keçilerini güderken az önce anlattığımız savaştan kaçıp kurtulan birisi kızın yanına gelerek olanlardan haberi olup olmadığını sorar.Kız da haberi olmadığını ve neler olduğunu sorunca ,herkesi öldürdüler der canhıraş bir şekilde.Kız sırayla annesini,babasını,nişanlısını sorar ve hepsinin öldürüldüğü haberini alınca ,elindeki kirmanı (yün eğerme aparatı) ve omuzlarındaki sütunu silkelenerek yere atar.Böylece o sütun yere saplanır ve çatlar .( Sedat ÇOLAK )İşte günümüzdeki yöre halkının o sütunun üzerine bu öyküyü giydirdiği hadisede de Hz Ali motifinin yer alması ,Hz Ali’yi yanıbaşlarında görmek istemesinden başka bir şey değil elbette.
Yine Senir bölgesinde Kuzpınar mevkiindeki Ali Taşı namıyla maruf bir taşa göçen konar göçerlerin çaput bağlaması ve özellikle çocuğu olmayanların dilekte bulunması Hz Ali’den olağanüstü beklentilere girildiğini ya da vesile yapıldığını da göstermektedir.(Senir Beyliği ve Alanya Yörükleri-İsmail YILDIZ).
Eski adı Kirvasil olan Uğurlu köyümüzdeki bir folklorik araştırma sırasında Sedat Çolak ‘a, Hüseyin adında bir yaşlı Nesimi’den şiirler okumuş, Şah İsmail’den dem vurmuş.Hz Ali cenklerinden ve cönklerinden bahsetmiş.Bunu nasıl bilebildiğini sorunca da,9-10 yaşlarında iken köyde hatırı sayılan ,misafiri çok olan Çavuş lakaplı dedesinden bahsetmiş.O’nun cönkü vardı .Oradan okurdu.Ben de duyduklarımı ezberlerdim demiş.
Yine Batı Alanya bölgesinde üç adet köprünün özellikle de meşhur Ali Köprüsü’nün öyküleri Hz Ali’ye dayandırılmış ve ananevi bir şekilde inanılagelmiş.Alara suyu üzerinde bulunan Kemer köprüyü ilk önce yapmış.(İncekum,Payallar ve Türkler yörükleri göç için bu köprüyü kullanır.) Sonra orta kısıma inerek Ali Köprüsünü yapmış ,( Avsallar,Çakallar,Karaboynuzlar,Okurcalar yörükleri de bu köprüyü kullanır ) ,en sonunda da en aşağıya inerek Alara Köprüsünü yapmış.(Ahmet OLGUN)
Kubuşlar köyü ile Gündoğmuş Ümitli köyü arasındaki köprüyü yüparken tam ortada köprüyü birleştireceği sırada horoz ötüvermiş, sabah olduğu için köprüyü tamamlamadan kaybolmuş diye anlatılan inanç dalga dalga bütün bölgede kendini hissettirmiş.
Çakılbaşı Devrendi denin yerde bir büyük Ali ağacı varmış Buraya bez bağlarlar, dilek

dilerlermiş. Çocuğu olmayan kadınlar ve evlenemeyen kızlar, delikanlılar dilek diler ve

dileklerinin kabul olacağına inanmaları Hz Ali motifinin yaygınlığının göstegesi elbete.

Özellikle Eylül Ekim aylarında çok sert esen ve insanı canından bezdiren faırtınalı

rüzgarları durdurmak için Hz Ali’den yardım istenmesi, “Yel Yelemez Yel Bura

Gelemez.” törenleri yapılması, kızlı-oğlanlı gençler 14-16 yaşlarındaki gençler ev ev

dolaşarak dağarcıklara un, kevkilere yağ toplamaları ,keletir, üzüm, toplamaları ,

yüksekçe bir yere çıkılıp orada kızların çörek yapması ,erkekleri HÜSTEN denen

taşlardan yüksek bir kule yapması,çörek piştikten sonar yenmesi ve erkek bir genç kuleye

çıkarak bir avucunu gökyüzündeki rüzgara savurup Ali aşkına diyerek “YEL YEMEZ,

YEL BURAYA GELEMEZ demesi ve fırtınanın keseleceğine inanılması( İsmail.YILDIZ) ,içine Hz Ali

motifinin de konulmak suretiyle Orta Asya inanç dünyasıyla İslami İnanç dünyasının

mecz edilip yaşamlarında yer bulmasından başka bir şey olmasa gerek.

Her Muharrem ayında yörük çadırları ve evlerinde toplanılması ve aşureler yapılıp en az on eve dağıtılması ,Hayber kalesi kahramanlıkları ve ilahiler okunması geleneğinin olması tarihsel kültürün yaşanmasıdır.