İskeleye yanaşan gemiler ha bire yaralı taşıyor,vasıta varsa vasıtalarla ,yoksa orduda görevli Afrikalı siyahi birkaç askeri sağlıkçı ile kurulan seyyar hastaneye sevk ediliyordu.Alanya seyyar hastanesi için seçilen yer ise bugünkü Atatürk İlk/Ortaokulu’nun bulunduğu ,Sak(a) –Hacet çayının hemen yanındaki düzlük idi.Onlarca çadırdan mürekkep bir çadır hastanesi kurulur.Çayın kenarı olması ( tedavi ve temizlik için su ilk şart)ve sahille irtibatı kısmen makul bir yer olması tercih nedeni olmalı.Hacet mahallesine ismini veren ve Alanya’lıların bir haceti,isteği olduğu zaman dibinde toplanıp dua ettikleri ,özellikle yağmur yağması için dua ettikleri çınar ağacının hemen doğu yakasında ise Yeniveliler sülalesinin evi vardı.Orada evin 7 yaşındaki kızı Fatma Yenialp vardı.Cihan savaşında şehitler vermiş bir ailenin kızıydı.Öyle ki gelin gideceği aile de Cihan savaşında şehitler vermiş bir aile olacaktı.Yaşı itibariyle bütün olaylara bazen ilm’el yakin,bazen ayn’el yakin ,bazen de hakk’al yakin şahitlik etmişti.Zaman zaman mektebin bahçesine gider (Hacet mektebi Konya Salnamesine göre 1911 yılında yapılmıştır)oradaki yaralı askerlere bakar,asker ve doktorlarla sohbet ederdi.Doktorlar çok gençtir.Muhtemelen orduya gönüllü yazılan tıbbiyeliler ya da yeni mezun hekimlerdir bunlar.Her defasında “ Fatma yine mi geldin?” derlerdi müşfik bir edayla.Fatma’nın evlerinin önünde besledikleri keçileri vardı.Yokluk zamanlarında süt ve ürünleri için olmazsa olmazlarıydı.Yokluk öyle bir raddedeydi ki ,tedavi ve karantina merkezi olan Hacet Seyyar Hastanesinde şehit olan askerlerin var olan yırtık pırtık kıyafetleri bile çevre halkı için büyük bir nimettir ,iş bu halde yedikleri meyvelerin kabuklarını sağa sola savurmazlar ,biriktirip keçinin önüne atarlardı süt olsun diye.Annesi süt sağar ve bir kaba koyarak yaralı askerlerin içmesi için gönderir.Fatma sütü verirken doktorlara,”Bunu annem gönderdi,yaralı askerlerimiz içsin,şifa olsun diyor”derdi.Yaralı askerler sütü içer ve dua ederlerdi.Tedavisi mümkün olmayan askerler orada şehit olurlardı.Alanyalı olmayan ama vatanın dört bir yanından cephelere giden,gazi olduktan sonra şifasını bulamayıp son nefesini Alanya’da veren onlarca Anadolu delikanlısı için mezar yeri olarak ,seyyar hastaneden bakınca görülebilen bir yerde ,yer yer kum tepeciklerinin olduğu sahilin dibindeki alan seçilmiştir. O günlerde pek çok yerde olduğu gibi Alanya’da da erkeklerin hepsi silah altındadır.Ölenleri gömme işi genellikle kadınların ve yaşlı erkeklerin omuzundadır.Bugün Alanyamızda da bir adet vardır cenaze törenlerinde.Bu ritüelin dini vecibelik bir tarafı yoktur ve tamamen milli tarihin sosyal hayata cebri bir bakiyesidir.Bugün cenazelerimizi gömerken erkekler sırayla kürek başına geçer ,bir baş kısmına ,bir orta kısmına bir de ayak kısmına üç kürek toprak atarak bir sonraki erkeğin küreği alması için yere bırakır.Arkadan gelen kişi eğer küreği yerde bulmazsa sanki dini bir emirmiş gibi yeniden yere bırakır ve geri alarak toprak atım işine devam eder.Bu ,mezar kapanıncaya kadar devam eder.Eğer bu işlem böyle yapılmazsa da yaşlılar tarafından ikaz edilir katılımcı.Ama işin aslı az önce bahsettiğim olaydadır.Köylerin ve şehrin erkekleri silah altında olduğu için (pek çoğu cephelerde şehit kaldığı için) cenaze defin işleri yaşlı erkek ve kadınlara kalıyor.İşte tam bu noktada dini vecibe devreye giriyor.Dini emir gereği birbirine nikahı düşen ,kadın ve erkeğin elleri değmesin,temas etmesin diye sırayla erkek ve kadınlar küreğe sarılıp toprak atarlar,işi biten küreği yere bırakır,temasa mani olunur,yerden küreği alan karşı cins de aynı işlemi yapar.Böylece bu iş biter.İşte başka hiçbir İslam toplumunda olmayan ve sadece Türk’ün acı dolu tarihinin cebri bir hediyesi olan bu anlayış ,biz yeni nesillere milli tarihimizin o makus günlerini adeta bağıra bağıra haykırıyor.Ne diyelim bu şeref de bu millete yeter.