Tarih öncesinden bugüne kadar başta Hrıstiyanlık olmak üzere pek çok din ve inanç mensuplarında , büyük sembolik anlam yüklemek suretiyle inanç dünyalarında kendisine yer bulmuştur. Bu bağlamda pek çok da Haç çeşidi tasvir ve mana yüklenerek günümüze kadar gelmiş. Sayısı 11 tane olarak bilinen bu haç çeşitlerinin en meşhurları Grek,Latin,Gamalı,Malta ve papalık haçıdır. Elbette ait olduğu kültür çevrelerine göre yüklenilen anlam farklıdır.Hz İsa öncesi dönemler olan Sümer,Asur,Antik Yunan ,Çin,Mısır,Hindistan gibi kadim kültür dönemlerinde kullanılmış ve farklı anlamları da olmuştur elbette.Salt çarmıh hadisesi ile bilinen bir olay da değildir aslında.Eski Mısır’daki anlamı ile Grekçe’deki haçın anlamı ile hemen hemen aynıdır.Her ikisi de temelde sonsuz hayatı ve yaşamayı sembolize eder.Hele hele günümüzden 6000 sene öncesinden beri Hint dinlerinde tanrılara atfen kullanılmaktadır. Güney Amerika’daki Meksika Maya kültürüne ait tapınaklarda haç motiflerine sıkça rastlanılmıştır.
Hıristiyanlık’ta haç en önemli dinî-ikonografik şekil ve semboldür. Hıristiyan inancına göre çarmıha gerilmek suretiyle haçta can veren Hz. Îsâ, insanlığın aslî günahına kefâret olmak üzere kendini feda ettiği için haç onun kurban oluşunun sembolüdür. Bununla birlikte haçın bu sembolik yorumu Hıristiyanlığa Yahudi Zealotlardan geçmiş olmalıdır. Zira Zealotlar arasında haç şehid oluşun sembolüydü. Farklı İncillere göre farklı farklı anlam da yüklenmiş haç kavramına.
Duadan sonra haç çıkarma âdetinin ilk defa ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemektedir. Haç çıkarma işlemi özellikle günahlara tövbe ritinden sonra yerine getirilir. Katolikler haç çıkarırken ellerini önce alın kısmına, ardından göğüs ve daha sonra da sol ve sağ omuzlar hizasına koyarken Ortodokslar önce alın kısmına, sonra sırayla sağ ve sol omuz üzerine getirirler. 25 sene önce okuduğum Ali Yürük’ün “Türkiye neden böyle ?” adlı eserinde benim de hoşuma giden ve işarete çok daha insani bir anlam yükleyen şu ifadeler vardı.Bir gün Hz Meryem hamile iken Beytüllahim’de çeşmeye su doldurmaya gider.O sırada yanına melek gelir.Ağlamakta olduğunu görür.Sebebini sorunca yol boyunca eza ve cefa gördüğünü ,kendisine insanların kötü kadın dediklerini belirterek elini önce alnına götürür ve bu benim alın yazım,sonra karnına götürerek ,bundan ben sorumlu değilim,sonra sağ omuza götürerek ,bunu sağ omuzumdaki melek ve sol omuzuna götürerek ,sol omuzumdaki melek de şahittir der.Böylece bu figür dinsel bir ritüel olarak kalıcı hale gelir.
Tabi Hıristiyanların haça aşırı saygı göstermeleri, ibadetlerini bir haç önünde yapmaları, Müslümanlar nazarında haçın Hristiyanlarca put telakki edildiği kanaatine yol açmış ve onların haça taptıkları düşünülmüştür.
Hz Peygamber öncesi dönemden başlayarak Arap toplumunda da haç motifi halkın yaşamında yerini almıştır.Malum Kabe tarihte pek çok kez yandı,yakıldı ve yıkıldı.Her defasında da tamir edildi.En son baştan sona tamir ise Osmanlı padişahı IV.Murat zamanında oldu.600’lü yılların başında yine Kabe’yi sel basmış ve yıkmıştı.Böyle bir havada da Kızıldeniz’de seyreden bir Bizans gemisi Cidde yakınlarında karaya oturdu ve parçalandı.Bunu duyan Mekke önderleri geminin ahşap yükünü ve sütunlarını satın aldılar.Kabe’yi tamir ettiler.İşte o sütunlardan birisinde “Hz Meryem ve Çocuk İsa “ motifi vardı. Ve bu tamirin en önemli yanın da ,bu çalışmalara bizzat katılmış olan Hz Muhammed’di.Tabi henüz peygamberlik görevi ile serfiraz edilmemişti.Gel zaman ,git zaman Mekke’nin fethinden sonra 630 senesinde ,Kabe’deki bütün putlar dışarı çıkarıldı ve temizlendi .Bunlardan birisi de Hz İbrahim ve Hz İsmail’in ellerinde fal okları tutarkenki betimlemeleri idi. . Hz. Peygamber, “Yemin ederim ki onlar fal okları çekmemiştir” diyerek iki peygamberin bu şekilde resmedilmelerini kınadı. Hemen Zemzem suyu ve bez getirtti. Önce ellerini bir resmin üstüne koydu ve “Elimin altındaki hariç tüm resimleri silin” dedi. Rivayete göre Kâbe’nin içinde cahiliye devrinden kalıp da o gün silinmeyen tek resim, Hz. Peygamber’in elinin altındaki ‘Hz. Meryem ve Çocuk İsa’ figürüydü. Bu zayıf bir rivayet olsa da,( yalan ve yanlıştır diyen tek bir muhaddis yok ,zira ravileri noktasında bazı eksiklikler görülmüştür hadis ilminin kendi iç kurallarına göre) gerçek olmadığı anlamı taşımaz İslami kültüre göre.Ama şu da bir gerçektir ki Hz Peygember’in yanına gelen Hristiyanlar’a ibadet için Mescid-i Nebevi’de bir köşe vermesi ve bir süreliğine bunu sürdürmelerine müsaade etmesi gibi bir çok olay cereyan etmiştir hoşgörü ve genel kabul adına.Hz İsa’ya pek çok defa kardeşim diye hitap etmiştir.Kabe’nin içinde bu figür varken namaz sahih olur mu anlayışını ,ilahiyatçılara bırakarak şunu da demeliyim ki ,kiliselerde namaz kılınabileceğini her bir İslam alimi dine aykırı görmemiştir.Kestikleri hayvanı –eğer İslam üzere kesen bulunmazsa-yemenin caiz olduğunu ilan etmişlerdir.Hz Peygamber zamanında esir edilen Hristiyanların boyunlarındaki haçlara,yapılan antlaşmalarda haç takıp toplum içinde gezinmelerini yasaklayıcı ifadelerin yer almaması,hatta Necran Hristiyanları ile yapılan antlaşmada inançlarına ait bütün tasvir ,değer ve haç sembollerinin koruma altına alınması çok manidardır.
Hz Peygamber’den sonra pek çok defa Müslümanlar birbirine düşerek savaşlar yaptılar.Bu sırada Kabe’ye de zarar verdiler.Bunlardan birisi de 683 yılında cereyan etti.Atılan bir mancınık ateşi ile Kabe yandı ve içerisindeki o ahşap motif küle döndü.Ve günümüze hiçbir iz kalmadı.

Mustafa Yayla ‘nın TDV İslam ansiklopedisindeki ifadelerini aynen alıntılıyorum zira meramımı en güzel anlatan ifadeler içeriyor.”Hz. Ebû Bekir döneminden başlamak üzere hıristiyan toplulukları ile yapılan anlaşmalarda onların bayram günlerinde haç çıkarabilecekleri hükmü yer alır. Hz. Ömer tarafından Kudüs halkına verilen emanda Hristiyanlara haçlarının korunacağı bildirilmiştir. Onun zamanında gerçekleştirilen fetihlerin ardından Müslümanlarla Hristiyanların yoğun olarak birlikte yaşadıkları merkezlerde, özellikle bayram vb. kutlamalar sırasında Hristiyanların haç dolaştırmalarına sınırlamalar getirildiği bilinmektedir. Daha sonra da zaman zaman görülen ve dinî olmaktan çok içtimaî, siyasî ve idarî birtakım sebeplere dayanan bu tür düzenlemeler genellikle büyük merkezlerde uygulanmıştır. Öte yandan Hristiyanların kendi mâbedlerinde haç bulundurmalarına ve müstakil olarak yaşadıkları yerleşim merkezlerinde haç taşımalarına izin verilmiştir. Hatta Fâtımî Halifesi Hâkim-Biemrillâh zamanında olduğu gibi bazı dönemlerde diğer dinî gruplardan ve özellikle Müslümanlardan ayırt edilmeleri için geleneksel kıyafetlerini korumaları yanında boyunlarında haç taşımaları da istenmiştir.
Klasik dönem İslâm toplumlarında gayrimüslimlerden, dinî kimliklerini gösteren geleneksel kıyafetlerini koruyarak Müslümanlara benzememelerinin istenmesi ve onlarla bir arada yaşarken uymaları gerekli görülen birtakım hususlar, sadece Müslüman toplumlarında değil Ortaçağ toplum anlayışında hâkim olan içtimaî telakkilerden ve pratik faydalardan kaynaklanmıştır. Günümüzde inanç, ibadet ve âyinler yanında çeşitli din mensuplarının kullandıkları kıyafet ve semboller, temel insan haklarının sağladığı din ve vicdan hürriyeti çerçevesinde ele alınmakla birlikte, bu hürriyetin kullanımı sırasında her ülkede kamu düzeni ve genel ahlâkla bağlantılı olarak çeşitli kısıtlamalara gidilebilmektedir.”
Bir başka konuyla”Geçmişten Günümüze Alanya “ koridorlarında buluşmak üzere esen kalın.