Malum askeri mimarinin önemli bir parçası kuleler. Dünya’da ve ülkemizde yüzlerce kule mevcut.Ya kalelerin tamamlayıcı unsuru ya da müstakil olarak inşa edilmişler. Bazılarının mitolojik efsaneleri var.Bazılarının askeri manaları var. Bizim Kızılkulemizi diğer kulelerden ayıran en önemli özelliği 360 derecelik seyir terası ve kızıl rengi. Elbette yapılış rengi kızıl değil. Yerli taş ve devşirme taşlardan. Lakin üst katlarına taş çıkarmak zor olduğundan dolayı (esasen Selçuklu, mimarisinde tuğla kullanmayı sever) tuğla kullanılmış, yüzyılların yıpratıcı etkisi ile zamanla eriyerek, yağmurun tuğlayı kemirmesi sonucu rengi yağmur suyuna karışıp alt katlardaki taşların dış yüzünü boyaması ve kızıl rengini vermesiyle oluşmuş. Ziraher taşın bir emme derecesi vardır. Elbette kullanılan taşların iç yüzleri orijinal renginde. Bunu kulenin içinde girince daha net anlayabiliyoruz. Alanya Kalesi'nde bulunan 140 adet burç (üç tarafı dendan ile çevrili), 93 adet kule (dört tarafı dendan ile çevrili) vardır. Bu kulelerin en ihtişamlısı ve şehre adeta ilelebet bir kimlik kazandıranı Kızılkule'dir.
Kızılkule, İ.H. Konyalı hocanın ifadesiyle kale gerdanlığının murassa (çok değerli taşlarla süslü) taşı. Tesbih olarak var sayarsak onun imamesi. Selçuklu eserleri arasında en sade olanlarından ama bir o kadar da hakimiyet ve savunma refleksi görevini en güzel ifa edenlerden. Kalenin mütemmim cüz’ü. (Tamamlayıcı parçası). Bana göre tersaneyi bu tanıma koyarsak yerli yerinde olacak zira kulenin varlık sebebi tersane. İlk zamanlarda adına 'Aleadddin Kulesi' denildiği rivayeti var. Bazı kültür ve teknik insanımıza göre adı Kız Kulesi olsa da, artık hiç kimsenin vazgeçmek istemediği ismi Kızılkule. Bu isim oldukçada yakışmış durumda. Zira en güzel ve anlamlı adlandırma ve sıfatlandırmalar halk tarafından verilenlerdir.
Sultan Alaeddin 6 sene sürecek olan Alanya Kalesi inşaatına bu kule ile başlamıştır. (1)
Yapılış tarihi 1226. Askeri mimari üstadı, döneminin Mimar Sinan’ı olan Türk asıllı KetencizadeEbür reha (değirmenci) oğlu Ebu Ali yapmış. Bunu nereden anlıyoruz, pala var olan kitabesinden. 64x52cm (2)ebedadındaki kitabede böyle yazıyor. Ebu Ali daha önce de Sinop kalesini yapmış,
(Kızılkule usta kitabesi) Amile Ebu ‘Ali bin Ebi’r-Reha bin el Ketttani el Halebi rahimetullah-Halepli Ketencizade Değirmencioğlu Ebu Ali yaptı. Allah rahmet eylesin.
Kulenin taşları Dim çayı vadisinden kesilerek getirilmiştir ve hala yeri mevcuttur. İhtimalle Dim Çayı’na sokulan kayıklar marifetiyle bu taşların taşınması mümkün olmuştur. Kule beş kattan oluşmaktadır. Zemin, 1'nci kat, asma kat, açık kat ve dendanlıseyir terası katı. Yerinde yaptığım araştırma ve tespitlerden anladım ki; kulenin yapımında devşirme taşlar da kullanılmış. Rivayete göre Roma döneminde de burada bir kule vardı ve onun temelleri üzerine yükselerek ve yine yakınlarda bulunan Roma dönemi pagan tapınağının kalıntılarından da yararlanılarak yapılmış. Özellikle tapınak sütunlarını andıran sütünlarırn yan yatırılmak suretiyle kuleye montesi, bazı kapı portallerinin parçalarının kullanılması (batı yönünde) bu rivayetlerin doğruluğuna işaret olabilir. Elbette bilimsel araştırmalar sonucu netleşecek bir olaydır.
Alt kattan en üst kata doğru kulenin kalınlığı artmaktadır ve yüksekliği 33 metreyi bulmaktadır.
360 derecelik seyir terasıyla tamamı taştan ve tuğladan inşaa edildiği için yanma riski yoktur. Sekizgen köşeli bir yapıya sahiptir ve her bir köşesi ortalama 12.5 metredir. Toplamda 100 metrelik çevre genişliği ve 29 metre çapıyla oldukça sade ve sağlam inşaaedilmiştir. İ.Hakkı Konyalı’nın ifadesiyle plan, sağlamlık ve kullanış itibariyle ne bundan evvel ne de sonra böyle bir kule yapılmıştır. Alaeddin Keykubat kendi adını bu kuleye vermiştir. Moloz taşlar da araya serpiştirilmek suretiyle, kireç harcıyla birleştirilmiş ve yapı tamamlanmıştır. Mimari planlama yönüyle oldukça karmaşıktır ve her eyvan sayısı farklıdır. Zemin katta 8 olan eyvan sayısı, 1'nci katta ikiye katlanır. Bu eyvanlar sekizgen köşelerin her birine mimari olarak oturtulmuş ve savunma amaçlı deliklerle de dışarıya açılmıştır. Büyük bir fil ayağına oturtulan kulenin, bu fil ayağının birinci katının bitiminden itibaren yukarıya doğru olan ve yağmur sularıyla doldurulan bir sarnıcı vardır. Bu sarnıcın ağzı en üst kattadır.
Kulenin her tarafında mazgallar, gözetleme pencereleri, zift, kaynar su ve yağ ile haşlama çörtenleri vardır. Ayrıca ok atımına elverişli şekilde yapılmış gözler de mevcuttur. Özellikle asma kat savunmanın en çok yapıldığı yer olarak göze çarpmaktadır. Burası tamamen taş ve tuğlalarla örülmüş ve konaklama ya da başkaca gayeye matuf birden ziyade cephane ve diğer savunma emtialarının sarf edildiği, düşmana karşı kullanıldığı yer olarak düşünülmüş. Aşağıdan yukarıya doğru katlarda da olmak üzere tanzim edilmiştir. Dışa her hangi bir şekilde zaviye, delik ve benzeri açılmadıysa orada da havalandırma alanları yapılmıştır. Açık katta ise 16 adet havalandırma deliği bırakılmıştır. Katlar arası oldukça dik bir merdivenle geçiş sağlanır.
Bu yapıda güvenlik ön planda tutulduğu için normal bizim ev merdivenlerimize benzeyen merdivenleri beklemek doğru değildir.
Zemin kat bir giriş holü gibi düşünülse de burası umumi toplanma alanı gibi de düşünülebilir. Kulenin girişi batı taraftandır. Lakin denize girişi ise güney tarafında olan ve şimdilerde taş ile örülmüş bulunan bir kapı marifeti ile sağlandığını anlıyoruz. Bu kapalı kapı direkt denizin içine sokulan bir geçiş koridoruna açılıyor.
Denizden gelen ikmal emtiasının ve savaş araç ve gereçlerinin kuleye sokulup alınması ve belki de 1'nci geçiş verilen, dizdar kalesine (Ehmedek) ve iç kaleye kadar olan bağlantı surları, yolları marifetiyle kalenin ilgili yerlerine ulaştırılması için düşünülmüş bir planlamaydı. Birinci kattan kaleye verilen geçiş güzergahı barış zamanında, özellikle savaş zamanında hayati öneme sahipti. Bölge sakinlerinden olan Hayri Balıktay beyden aldığım bilgilere göre kızıl kule savaş zamanında hiçbir zaman susuz kalmazmış. Zira bu geçiş yolu üzerinde bulunan ilk burcun içinde bir sarnıç vardır ve bu sarnıcın olduğu yerden de gizli bir geçit ile Girne çeşmesinin gözü olan ve sur dışında bulunan suyun gözüne gidilirmiş. Böylelikle su ikmali da tedarik edilirmiş. Oldukça yaşlı olan kaynağıma da ataları böyle anlatmış. Kule de tuvalet olarak kullanılabilecek herhangi bir yer tespit edemedim. Lakin hemen dibindeki hamamda ise yıkandıkları aşikar.
Kızılkule, adını dış cephelerinde kullanılan kızıl renkli taşlardan alır. Kule dışarıdan bakıldığında sade bir görünüme sahip olmasına rağmen, yakından incelendiğinde kullanıma yönelik işlevlerin dış cepheye zarif bir şekilde yansıtıldığı görülebilir. Örneğin, her katın kendine has özelliği vardır; bazıları ok atmak içinken, bazıları savaş zamanında kızgın yağların döküldüğü açıklıkları içerir. Tüm bunlar, cephede zarafet yansıtılacak şekilde yerleştirilmiştir.
Cephedeki çıkıntılar, mazgal pencerelerin boşlukları, kat aralarının yuvarlak kesitli
taşlarla ki bu taşlar genellikle sütun gövdelerinden oluşmaktadır, belirlenmesi, yapıya
ait kitabeler, cephenin en üstte dendanlarla sona ermesi akla bir denge oluşturulduğunu
getirir.
(5)Deniz Özkan-
Alanya Kızılkule
taşla örülmüş alt katların dış yüzeylerinde görülen ve bence Roma ve öncesi dönemde buralarda bulunan bir pagan tapınağının kalıntılarından devşirilen yuvarlak kesitli sütun gövdeleri katlar arasındaki ayırımı göstermektedir. Sanki iki katlı evin arasında döşenen ahşap kirişler gibi. Bu çok sanatlı bir düşüncedir. Tabi bu devşirme taş parçalarını iç mekanlarda da gözlemliyoruz. Kulenin dış çevresi ise içinde su olmayan kuru bir hendek ile çevrilmiş, adeta sert zemin denilen yerli taş yontulmuş ve buradan başlamak suretiyle Ehmedek’e kadar çıkan, hatta kalenin kara tarafını tamamen çevreleyen bir hal almıştır. Kulenin hemen yanından yine hendeğe paralel olarak uzanan bir gömlek duvar vardır. Bu en dıştaki savunma hattıdır. Sonra hendek ve en nihayet kule.
İ.H.Konyalı’ya göre kulenin hemen önünde Akmescid adını taşıyan bir de mescit vardı demektedir. İskele mescidi de dendiğini ilave etmektedir. Zannımca bugünkü Hacıkadiroğlu caminin olduğu yerde olması muhtemeldir. 1811 yılında Francis Beaufort ‘un Karamaniá adlı eserinde Kızıl kule ve iskele kapısı resmedilmiştir.
Lakin 1902 yılında iskele yapımı sırasında bu kapı ve çevresi yıkılmak suretiyle iskeleye moloz edilmiştir. Bu eserde bu mescidi farkedemedim.
Piri Reis’in Kitab-ı Bahriyesi’nde Kızılkule için şöyle der. (Amma aşağa deniz kenarından tuğladan bina olmiş bir büyük kule vardır. O kulenin dibinde ve bi-kıble tarafında yatakdur.) Ancak aşağıda deniz kenarında tuğladan inşa edilmiş büyük bir kule vardır. O kulenin dibi ve kıble tarafı deniz yatağıdır.
Evliya Çelebi 17'nci yüzyılda geldiği Alanya’daki Kızılkule hakkında şöyle der. Bel aşağı kalenin deniz kenarında Kızkulesi denilen 8 köşeli sekiz kat fevkalade son sanatlı ve sağlam bir kulesi vardır. İçine ikibin adam alır. Sultan Alaeddin yapısıdır. İkinci dizdar burada oturur. Kırk neferi vardır.
Bu mübarek burcun yapılmasını; Efendimiz, Yüce Sultan, Ulu Hakan, milletlerin hakimiyetini elinde tutan, dünya sultanlarının sultanı, Allah beldelerinin himaye edeni, Allah kullarının koruyucusu, din ve dünyanın ulusu, İslam’ın ve Müslümanların yardımcısı, kainatta adaletin dirilticisi, zalimlerden mazlumları insaflıca koruyan, yeryüzünde Allah’ın gölgesi, güçlü kuvvetli devletin celali, şanlı milletin sığınağı, adalet sahibi merhametlilere hayat bahşeden, karanın ve iki denizin sultanı,insan ve cinlerin sığınağı, doğunun ve batının muhafızı, Selçukoğullarınıntacı, kralların ve sultanların efendisi, Mü’minlerin emirinin delili-Allah saltanatını daim eylesin-ülkeler fatihi Kılıçarslanoğlu, Keyhüsrev oğlu,Keykubat; 623 H.(1226 ) senesi Rebi’ulahirinin başında emretti.
Osmanlı döneminde de aynı işlevini devam ettiren kule hakkında pek çok dönem gezgini gözlemlerini yazmışlardır. Cumhuriyet devrinde 1946 yılında ise, İ.Hakkı Konyalı’nın ifadesiyle koruyucu kanatlarını açan dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in Alanya’ya geldiğini, eseri incelediğini ve 22 bin liralık bir tahsisat ayırdığını, planların çizildiğini ve sonbaharda restorasyon işlemlerinin başlayacağını ifade eder. Kaynak kişim Turgut Düşünceli’den aldığım bilgilere göre 1946-49 ve 1951-52 senelerinde olmak üzere iki kısım halinde restore işlemi gerçekleşmiş, önce kuzey taraf yapılmış, sonra kalan bölümleri yapılmış. Aynı zamanda babası da olan ve Alanya’nın Mimar Sinan’ı olarak anılan Rifat Düşünceli ( Rifat usta), bizzat kendi tasarımlarıyla restorasyonda görev alır. Hatta çörtenlerin orijinale yakın olabilmesi için moloz ve harcı karıştırmak suretiyle bir karışım elde etmiş ve bunu yerine monte etmiştir. Rahmetli olmadan önce konuştuğum kaynak kişim Hasbahçeli Şadi Dolapçı da, Kızılkule'nin tuğlalarını bizzat kendisinin at arabasıyla, Oba çayının yanındaki tuğla fabrikasında ürettiğini ve 50 bin tuğlayı taşıdığını ifade etmişti.