Ruhuna bir ayna gerek...

Bizden önce de böyleydi, bizden sonra da yazarlar, arifler zamandan şikayete devam edecek. Kimse kimseyi beğenmediğinden değil, yavaş yavaş her şeyin küçülüp, cılızlaştığından.

" Bana ne" ile "kim ne der" uçurumundan çok uzakta bir hayat mümkün. Bencillerle, korkaklara inat bir mutluluk mümkün. Ama söylenen kadar kolay değil, üzgünüm.

Kalabalık kentin yalnızları güneşi gece, karanlığı gündüzde bulur oldu. Defalarca söylediğimiz gibi, artık kimse kimseyi dinlemiyor, anlamıyor ve en kötüsü önemsemiyor. Kendi adreslerine gölge düşürmeyen, başka adresleri karalayan karalayana...

Nasihata katı düşman kesilen bir nesille karşı karşıyayız. Her şeyi bilen gençlerimiz özgürlüğü yanlış kavramlarda bulmuşa benziyor. Gidilen yolda geleceğe özümüzden büyük parça kaybederek varılacağını bilmiyor.

Maddiyatın her gün daha kötüye gittiği gerçeği ne kadar acıysa, insanların yapay zenginliğe gün geçtikçe verdiği anlamsız değer bir o kadar acı. Ama daha acısı o ki, artık çok şeyin tadı, tuzu yok!

İnsan her duruma kolayca alışan bir varlık. Lükse de, fakirliğe de, mutluluğa da, acıya da. Ama hızlı koşmak her halükarda tehlikeli, bazen ölümcül.

Sabır ve sükunet ; bu iki dostu edinen kimse yolda kalmaz. Emin adımlar daima zirveye taşır, zirveyi korur.

Denize taş atarak onu taşıramayız ama deniz taşarsa ne el kalır, ne oba. Sakin, huzurlu hayatın anahtarı kendi yaşadıklarımızdan çok, başkalarının hayatından ders almaktır. Çünkü insan ömrü o kadar da uzun değildir...