Yaklaşık 4 yıldır takip ettiğim bir konu derelerin özgürlüğü…
Sadece HES’ler değil, kaçak yapılaşma ve çeşitli şekillerde vücut bulan işgallerde derelerin özgürlüğü önünde bir engel.
Ben ise bugün size Uğrak Mahallesi’ndeki bir vakadan söz edeceğim.
Bölgede yaşayanların vicdanını kanatan, kamu malını korumakla sorumluların etkisizleştiği, rantı uğruna doğaya direnenlerin pervasızlaştığı bir konu aslında Uğrak Ilıca Deresi hikayesi.
Mahallede, özellikle örtü altı muz üretimine yatırımın artmasıyla birlikte toprağın değeri de arttı. Haklı olanın, hakkını kullandığı sınıra kadar her şey normal iken, Alanya’nın itibarı yüksek turizmcisi de bölgede muz serası yapmak istedi ve arazi satın aldı. Mesele bundan sonra başladı.
1980’lerde yapılan kadastro çalışması sırasında dereler, yıllardır özgürce aktıkları sınırlarda işlenmedi haritalara.
Gayrimenkullerin hızlıca el değiştirmesiyle birlikte, Ilgıncı Deresi’nin özel mülkiyet içinde kalan bölümleri başta olmak üzere dere yatağı işgal edildi. Derenin hidrolik genişliği ile uyumlu olamayacak şekilde dere yatağına menfez yapıldı. Dere kutu kesit içerisine alınarak üstü topraklandı ve yatağı yer yer 2/3 oranında daraltılarak arazi kazanımları yapıldı.
Olabildiğince sadeleştirerek anlatmaya çalıştığım hikayede insan hatasıyla başlayan bir sonuçla şimdiden taşkınlar yaşanır hale geldi.
İlk kez 2016 yılında bölge yaşayanları konuyu Demirtaş Jandarma Komutanlığı, Alanya Cumhuriyet Başsavcılığı, Alanya Kaymakamlığı, Alanya Belediyesi, DSİ 13. Bölge Müdürlüğü, Karayolları Şube Şefliği, BİMER ve CİMER gibi kurumlara ulaştırdı. Gerek özel mülkiyete müdahale, gerekse derelerin işgali olarak resmi makamlara iletilen bu konu tarafımdan da haberlere konu edildi.
2017 yılında mahallede kadastro çalışmaları yenilendi. Ancak derenin işgal edilen bölümleri yine özel mülkiyette bırakıldı. Dere özgürleştirilmedi.
DSİ 13. Bölge, belediyeye yazı yazdı, belediye kaymakamlığa havale etti. 2016 yılı Ağustos ayında Alanya Kaymakamlığı’nın talebi üzerine Alanya Belediyesi Ilgıncı Deresi’ndeki işgallerin önlenmesi ve mevcut kaçak yapıların kaldırılması için karar aldı. Ancak, aradan geçen zamanda hiçbir çalışma yapılmadı.
Gelinen noktada, dere yatağında yapılan kaçak inşaat yoğun yağış alan dönemlerde göllenmeye bağlı taşkınlara yol açtı. Mal kaybı yaşandı. Bölge halkı endişeli, kaçak yapılar yıkılıp dereler özgürleşmediği taktirde bir gün ansızın gelecek yoğun yağış can kaybına da yol açabilir diye.
Son sözü Türk Medeni Kanunu söylesin. “Sahipsiz Yerler ve Yararı Kamuya Ait Mallar” konusunu düzenleyen 715. Madde diyor ki “Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz.’
Yıllardır savsaklanan hikayede geldiğimiz son, insanın içini acıtıyor.
Alanya Belediyesi yıkım kararı için neden harekete geçmiyor? Alanya Kaymakamlığı aldığı kararın uygulanması için neyi bekliyor? Kadastro ve DSİ korumakla görevli olduğu bu dereleri özgürleştirmek için daha ne kadar bekleyecek?