Aslında yazımın başlığını “TEKKESİNİ DİSKOYA ÇEVİRDİĞİMİZ ŞEYH “ olarak koyup koymamakta çok tereddüt ettim.Zira öykü 13.yüzyılda ,Alanya-Tosmur’da Dim Çayı ağzında geçiyor. Suyun gözüne giderek öykümüzü anlatmaya başlayalım.Nedenini anlamış olalım. Malum Hoca Ahmet Yesevi, Türk –İslam tarihi açısından yakın yanına yaklaşılamayan bir Türk ereni. Pir-i Türkistan. Kısaca diyebilirim ki ,Türk’e İslam’ı anlayabileceği şekilde anlatan, Türk’ü başkalaştırmadan anlatan bir bilge. İlim adamı. Divan-ı Hikmet adlı eserin de sahibi.Lakin en büyük eseri,O’nun yetiştirdiği on binlerce öğrencisi ve bunlara Alperen deniliyor.Kolonizatör Türk dervişleri diyen de var.Bana göre Türklüğün her türlü yüksek özelliklerine İslamiyet kanadı takarak, güneşin doğup battığı her yere Allah’ın adını ve Hz.Peygamber'in nam-ı celilini götürmeyi kendisine şiar edinmiş, zalime Alp, mazluma Eren olma ruhuyla donatılmış, atına bindiği zaman Alparslan, Fatih vb, atından indiği zaman da, Mevlana olmuş, Hacı Bektaş olmuş, Yunus vb olmuş ,ümitsiz kalmış gönüllere güzellikler aşılamış ,söylem dili ve hal dili arasında en ufak bir zıtlık bulunmayan hasbi,samimi ,diğergam ve civanmert yiğitler demek.Bu ekolle bağı kurulan ama yerel inanç dinamikleriyle de etkileşerek ortaya çıkan pek çok farklı tarikat ve dini anlayışlar var. Selçuklu Anadolu’su döneminde de var bu ,sonraki dönemlerde de var. Yesevilik,Kalenderilik ,Vefailik vb gibi.
Babailik de bu tür bir dinsel örgütlenme. Anadolu Selçuklu siyasi otoritesine isyan edip, sonradan asiler güruhu muamelesi gören de bir özelliği var. Güncel hayatı içinde Orta Asya inanç dünyasından izler de barından ,tam olarak sunniliğe evrilememiş ya da evrilmeye direnç göstermiş akımlar.Babailikten bahsediyorum aslında. Babailik kurucusu Baba İlyas aslında Irak merkezli “Tac’ül Arifin “denilen ,kendisine Ariflerin tacı (Ermişlerin zirvesi) gibi bir paye kondurulan Ebu’l Vefa Bağdadi’nin Anadolu’daki takipçisi hatta temsilcisi. Amasya merkezli İlyas Köyü'nde faaliyet gösteriyor. En yakın adamı Baba İshak. Bildiğimiz gibi babalık, dedelik bizim Alevilik kültür dünyasının kullandığı sıfatlar. O meşhur BABAİ İsyanı'nı anlatmadan şunu demeliyim ki; Babailik,Yesevilik,Vefailik,Kalenderilik vb proto Anadolu İslami akımları sonraları oluşacak olan Bektaşilik,Alevilik gibi akım ve inanç unsurlarının temelini oluşturacak.Peki Buzağı baba kim, Alanya ile alakası ne, Babailik isyanı nedir ve Alanya’ya da sıçramış mıdır?
Cennet mekan Sultan 1.Alaeddin Keykubat Moğol istilasından kaçarak Doğu Anadolu’daki yurt tuttukları yerlerden Anadolu’ya doğru yol alan Türkmen kitlelerini iskan ve istimalat siyaseti gereği yol ve kol açıyor ve her birisine yeni yurtlar veriyor.Bizi ilgilendiren kısmı da Karamanoğulları kısmı.Öyle ki bir ucu Taşeli,diğer ucu da Çukurova’ya dayanan bir coğrafyada söz sahibi oluyorlar sonraki dönemlerde.Bu dönemde Alanyamızın güneyindeki o büyük Akdeniz’e Karaman denizi bile denir olmuş. Karamanoğulları kurucusu Karaman beyin babası Sofi Nureddin, zamanın saygın bir tarikatı olan Babai tarikatına girip sufi olunca, isminin kısaltılmışı olan "Nur" ile "Sufi" sıfatı birleştirilip Nur Sufi veya Nur Sofu denmiş. Halk arasında Nur Sofu diye söylenmiş. Yazışmalarda Nureddin Sofi, Nuri Sofi, Nur Sofi ve Nure Sofi olarak geçiyor.İşte siyasi ve sosyal teşekküllerle uğraşılan bu dönemde,sultan doğudan ,Horasan’dan ,İran’dan pek çok alim,din adamı,bilgin,düşünür vb ‘leri de bu bölgelere sevk ederek dini ,ticari ,kültürel pek çok yönden besleme siyasetini takip etmiş.Bu kişilerden birisi de ,bugün İran Azerbaycan’ında yer alan ,bizim Van ilinin karşı doğusundaki Merend şehrinde doğmuş ve oralı olan Halil adındaki alim bir kişi. Öz be öz Türkmen. Oğuz Türk’ü yani. Çok ama çok ciddi ve vasıflı bir tahsil görmüş ve fikir üretebilecek seviyelere kadar çıkmış, ideolog olan bir alim.Baba Merendi de denilir oldu kendisi için. XIV. yüzyıl yazarlarından Sipahsalar'ın "Buzağı Baba" olarak adlandırması nedendir henüz bilemiyoruz.Özetle O da o dönemin baskın akımı olan Babailik cereyanındaki yerini almış.Karamanoğlu Nure Sofi’nin en yakınında olmuş, aynı tarikattan oldukları için adeta O’nun hayırhahı mesabesinde düşünülmüş hep.
1.Alaeddin Keykubat sayesinde Anadolu’ya gelen Buzağı Baba da ,Baba İlyas ve Baba İshak vb gibi Araplaşmadan,Farslaşmadan İslamlaşmayı savunmuş ,bunun yanında da Moğollaşma tehlikesine, karşı duruşunu sergilemekten dur olmamıştır.Türklük ve Türkçecilik noktasında son derece samimi bir Alperendir.Türk tarihinin en yüz karası sultanlarından olan ve bir tarafı da Alanyalı olan 2.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında memleket ,idari ve siyasi zaafiyetlerden alt üst olmuş,Moğol hegemonyası başlamış,halk fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş,beceriksiz ve basiretsiz yöneticiler nedeniyle ağır vergiler ödemekle adeta cezalandırılmış,Araplaşma,Farslaşma ve hatta Moğollaşma gibi yabancı ekollere intisap edenler iyiden iyiye artmış ,hatta bu kişiler müstevlilerin siyasi emelleriyle şahsi menfaatlerini tevhid etmiş ve idareye karşı kurucu unsur olan ,devletin ana kahrını çeken ve önceki ve sonraki dönemlerde de olduğu gibi hor görülüp ikinci plana atılan Türkmen unsurlar ayaklanmıştı.Bu ayaklanma dini bir kisveye bürünmeden ivme kazanamayacağından Babailik tarikatı etrafında kümelenmişler, Babai şeyhi Baba İshak’ın dini ideallerine siyasi emellerini de eklemesi ve mevcut siyasi otoriteyi ve devletin töre ve dini hukuka dayalı düzenini yıkarak devleti ele geçirme hülyaları da eklenince sap samana karışmış ,iktidar şerik kabul etmez düsturu gereği Selçuklu orduları Maraş merkezli başlayan ve bütün Anadolu’ya yayılan bu isyanla uğraşmak zorunda kalmış, önce Baba İlyas idam edilmiş, en yakın adamı Baba İshak da öldürülünce Babailiğe, dinini en güzel şekilde yaşama arzusu ve niyetiyle dahil olan geniş kitleler perişan olmuş ,olan yine suçsuz insanlara olmuştu. Bu tarikatın önde gelen halife ve şeyhleri,baba ve dedeleri Anadolu’nun pek çok ücra noktasına çekilmiş ve kendilerini gizleyerek ölmekten kurtulmuşlardı.Tabi bunlar arasında Buzağı Baba da vardı ve arkadaşı ve tarikat ihvanı Nure Sofi’nin de desteğiyle binlerce tarikat takipçisine yaptığı gibi ,Toroslarda kendi hakimiyet alanında barınma imkanı sağladı.Nüfuzu çok fazla olan Karamanoğullarına Sultan Keyhüsrev dokunmadı.Dokunamadı.Belki de kitlesel tehlikenin bertaraf edildiğini ve omurgalarının kırıldığını düşünerek ilişmedi.Buzağı Baba da böyle bir atmosferde Karaman egemenlik sahasında kalan Alanya’ya geldi.Tabi Hacı Bektaş Veli, Sarı Saltık, Barak Baba, Tabduk Baba, Behlül Baba Muhlis Paşa gibi Yesevi ekolünden mülhem Babailik anlayışında olan ve sonraları Osmanlıyı bile etkileyecek şekilde (Osmanlı ordusundaki Bektaşi etkisi malumdur.Çarşı iznine giden bir Yeni Çeri elindeki izin belgesini bir Bektaşi dergahında imzalatmadan kışlasına giremezdi.) yapılanmalar içerisine gireceklerdi.Öyle ki ilerleyen zamanlarda Buzağı Baba bölgede çok sevilen bir din adamı olarak kabul görecek ve çok daha ilginci Anadolu Selçuklu sultanı 4.Rükneddin Kılıçarslan dahi Buzağı babaya intisap edecek ve bunu verdiği bir davette ilan edecekti. Zamanındaki Babailiğe ,erkan-ı devletin baktığı nazar değişmiş, bir sultan Babai menşeili bir din adamına mürid olmuştu.Osmanlı’daki Köprülüler sülalesinin torunu olan ve bir dönem cumhuriyet Türkiye’sinin dış işleri bakanlığını da yapan merhum Fuad Köprülü’nün “Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar” adlı eserinde de belirttiği gibi devlet büyüklerinden övgüler almış bir düşünür olarak kabul edilir olmuştu.
Alanya’ya gelip yerleşmesi de, Alperenlik usül ve anlayışına göre olacaktır. Bunu elimizdeki bazı bilgilere dayanarak çıkarım yapıyorum. Zira Türk dervişleri olan Alperenler hedef kitleleri neredeyse, direkt oradaki sosyal, siyasal, ekonomik vb hayatın içine dalarak kendilerini kabul ettirirlerdi. Kıyıda köşede, münzevi yaşamazlardı. Kalabalıklar arasında kendi hal dilleri ile ve elbette söylem dilleriyle insanların kalplerine ulaşma gayretinde olurlardı. Bu genellikle Hristiyan olan muhitlerde, ihtida hareketlerinin görülmesine ya da arkadan gelecek olan kılıç ordusuna karşı muhtemel bir mukavemeti kadük bırakma sonucunu doğuruyordu. Malum Malazgirt’teki kılıç ordusundan önce Anadolu’ya dolan gönül ordusu diyebileceğimiz Alperenler gerekli fetih şartlarını çoktan hazırlamışlardı.Buzağı Baba da öyle ve bence Sugözü Mahallesi’ndeki Musa Dede de öyle. Özellikle Musa dedenin türbesinin olduğu yerdeki suyun bir ayazma olabileceği ve evveliyatında buraya Hrıstiyan ahalinin bir teveccühü olabileceği yönünde bir kanaat var Alanya kültür çevrelerince.Ben de böyle düşünüyor ve hedef kitlesini ayazma ve çevresinde bulan bu tür Alperenler dertlerini anlatma fırsatını yakalamak için bu usulleri kullanmış olmalılar.İşte Buzağı Baba da Bizim Kestel ağzından akan Dim çayının hemen yanındaki bir kilisenin ve yapı kompleksinin yanına belki de içine tekkesini ,yerleşkesini kurdu.Malum Kestel ismi Roma ve Bizans döneminde Dim Çayının suyunun regüle edilerek Castellum denilen su dağıtım ana merkezinden bozma olduğu bilinmektedir.Kestel kelimesinin başka anlamları olsa da bu su dağıtım merkezi manası da çok manidardır.Dim çayı suyunun ağzına kurulan bu Castellum civarında bir de kilisenin olması çok normal ve bence bu kilise bugünkü Buzağı Baba tekke ve yerleşkesinin kurulduğu mekandaki kilise olmalı.Zira bir Alperen önce hedef kitlenin merkezine yönelirdi.Kilisenin olmuş olması ,hedef kitlenin burada olduğundandır diye düşünüyorum.Kaldı ki metruk halde bile olsa bu kilise çevresinin ,kendi amacına matuf imar ve ihyası adına da burada bulunmuş olması çok mümkündür.
Bize bugünkü Buzağı Baba tekkesi ve yerleşkesi ya da halk tabiriyle Abdal Damı hakkında ilk bilgiyi veren Evliya Çelebi. Seyahatname’nin 9. cildinde buradan bahsediyor.Buraya Buzağılık kalesi dendiğini de ifadelerine ekliyor.”Kal’a –i Buzağlık leb-i deryaya karib ( deniz dudağı,kıyısına yakın) çengelistan (ormanlık,ağaçlık) içredir.Hala virandır.İçeride Alaiye kavminin sığır ve atları ve cümle hayvanları sakin olurlar.Anı ubur edüp leb-i derya ile gah bağ ve dağ ve rağ senkistan yerler aşup dokuz saatte karye-i Selinti’ye vasıl olur. (Suyun öbür tarafına geçip,deniz kıyısından bazen bağ,bazen dağ ve bazen de bozulmuş fundalık,çalılıklardan geçerek 9 saatte Gazipaşa köyüne varılır)”Tarih 1671.
Elimizdeki ikinci eski kaynak 1940 ‘lı yıllara ait ve Alanya tarihi müellifi İbrahim Hakkı Konyalı vermektedir. Konyalı; Alanya’nın 6 km doğusunda bir tarafını çayın ,üç tarafını da kalın duvarların çevrelediği bir yer olarak tasvir ediyor yerleşkeyi.Ortasında iki katlı bir yapı olduğunu ve ikinci katının yıkık olduğunu belirtiyor.Kapısı kuzeye açılan binanın doğudan batıya uzandığını ,Güşefşende’ki mimariyle aynı evsafa sahip olduğunu anlatıyor. Binanın uzunluğu 12 metre,eninin ise 8 metre olduğunu beyan ediyor.Köşkün alt katında beşik örtülü uzun bir bölümden ve hemen onun solunda da beşik örtülü dar bir kısımdan bahsetmekte. Köşkün alt katından mazgal şeklinde pencereler açıldığını,Dim Çayı ve Akdeniz’e bakan balkonları olduğunu söylüyor.Kitabesi olmadığı için kim tarafından ve ne zaman yaptırıldığına dair bir bilgi elimizde yoktur.Köşkün batı kısmındaki avlu duvarı, bir kilisenin harabesine dayanmaktadır.Kilisenin mihrabı ve bazı duvarları hala ayaktadır.Bir Bizans eseri olduğu anlaşılmaktadır.Çevresindeki yüksekçe yerlerde eski eserlere de rastlanılmaktadır.Zamanla metruk hale geldikten sonra insanlar burayı hayvan damı haline getirmişler ve sığır ve buzağı koydukları için Buzağı avlusu olarak meşhur hale gelmiştir demektedir.
Buzağı babanın bu tekkesine halkın Abdal Damı demesi bize gösteriyor ki; Halil El Merendi de bir Abdalan-ı Rum’dur ve talebeleri de Abdaldır.Dolayısıyla bu bölgenin erenlerindendir. Doğuda Mut,batıda Elmalı arasında kalan Alanya, kısmen de olsa Yesevilik,Vefailik,Batınilik,Kalenderilik,Bektaşilik ve Alevilik anlayışından esintiler taşımaktadır. Konumuz itibariyle sadece Alanya'daki onlarca baba ve dede sıfatlı türbe bana bunu düşündürtüyor.Kaledeki Deniz feneri yanındaki Hatip dede,Yaren dede vb onlarca türbenin bu yönüyle de bir manası olmalı.
Hoş Alanya’da Oba’da bir Mevlevi tekkesinin olduğu bilinse de Mevlevilerle arası hiç iyi olmamıştır Babailiğin. Özellikle dönem alimlerinin de huzurda bulunduğu bir ortamda 4.Rükneddin Kılıçarslan;” Ben Şeyh Merendi’yi baba edindim. O da beni oğulluğa kabul etti. Malumunuz ola” duyurusunu herkes hayırlı olsun duasıyla karşılarken, Mevlana kızarak çıkıp gitti.(İsmail Yıldız.Alanya 11. Tarih ve Kültür Semineri sunumu).
1273 senesinde Alanya’dan hacca giden Buzağı Baba,hac dönüşü Yemen’de vefat eder.Kabri bilinmemektedir. Peki 8 asır önce inşa edilen bu tekkeye biz ne yaptık? Hemen söyleyeyim.Yüzlerce yıl çiftlik olarak kullanıldıktan sonra , son dönem Osmanlısında ahır,çok yakın tarihte Koloni Disko ve şimdilerde de içine koskoca site oturtmak suretiyle tarumar etmişiz. Ne diyelim. Yitip giden binlerce tarihsel hafıza çöplüğüne onu da dahil etmişiz.
Bir sonraki yazımızda Geçmişten Geleceğe Alanya’nın tarih koridorlarında gezinmek üzere hoşçakalın.