§ Kırmızı ışık sarıya dönmüştü ki korna sesleri yükselmeye başladı. Ayağımı frenden çekip gaza doğru yöneltmeme kalmadan hınçla haykıran biri soğuk duş etkisi bıraktı. “ehliyeti nerden aldın be kadın, yürüsene, senin gibisini trafiğe çıkaranın…” Geri kalanını yazmaya ne edebim ne kalemim izin veriyor.

§ Market sırası kuyruk olmuştu. Yeni malzeme geldiği için tek kasada işlem alabiliyordum. Diğer arkadaşım ise malları depoya yerleştiriyordu. Elimden geldiğince pratik olmaya gayret göstersem de sıranın uzamasına engel olamamıştım. Aksilik bu ya tam işlem yaparken kasa ekranı hata verdi. Bir iki dakikadan sonra arka sıralar isyan etmeye başladı; “tek kasa işlem mi yapılır, böyle iş mi olur, ne bu kardeşim, işi bilmiyorsan seni niye çalıştırıyorlar…”cümlelerinden uzayıp giden konuşmalar içerisinde ekmek parası için ter döktüğüm, isyanlarımı içime gömdüğüm ne çok zaman vardı.

§ Yok adam olmayacak. Bu kadar basit bir işlemi benim çocuğum nasıl öğrenemez. Oysa gösterdim kaç kez. Kafası bende değil ki. Aklı fikri oyunda. Kocaman oldu okula başladı ama nerde. Abisi öyle miydi! Bir kere anlattın mı sular seller gibi öğrenirdi. Öğretmeni de bir tuhaf; “Acele etmeyin, her çocuk bir olmaz, daha çok başındayız, böyle yapmayın” zırvalıklarını söyleyip duruyor. Offff offfff..

§ Ne var yani istediğimi yapsan, ne olur yani. Gelir gelmez kumanda kanepe keyfi. Bir otursan, bir konuşsan, bir sorsan günüm nasıl geçti. Oldu ya hamle yaptım “kadın bir sus, zaten gün boyu milletle uğraştım, evde de huzur olmayacaksa”yla başlar, demediği laf kalmaz. Ya ben? Ben sanki gün boyu yan gelip yatıyor muyum? Yemek, temizlik, bulaşık vs derken pilim bitmiyor mu? Dayanamıyorum artık…

Yabancı olduğunu hiç sanmıyorum bahsettiğim yaşamların. Hatta okurken evet ya ne gerek var dediğinizi de duymuyorum sanmayın. Tamam da neden bu kadar tahammülsüz oluyoruz?

İlk sebep olarak tüketim ve hızlı yaşamdan bahsedebilirim. Bir tuşla ulaşamadığımız şey neredeyse kalmadı. Yine anı değerlendirme noktasında da tüketimi tercih ediyoruz. Geçenlerde bir arkadaş grubuyla gün batımını izlerken şunu fark ettim. Herkes elinde telefonuyla güneşin sarıdan turuncuya ve daha birçok renge dönen büyüsünü yakalamaya çalışıyor. Ve telefonla olan işlemi bitip başını kaldırdığında o canım gün batımının yerinde yeller estiğini görüyor. “Tüh kaçırdık” cümlesi havada ve sönük. Çünkü sosyal medyada beğenilme potansiyeli daha anlamlı. Maalesef ki..

Diğer bir sebep de biriktirdiğimiz duygular. Bazen sevgiden. bazen de “aman kırmayayım, susayım, nasıl olsa bir daha yapmaz” bakış açısıyla ertelediğimiz duygular yıllar içerisinde biriken sürahiden taşmaya başlıyor. Oysa zamanında verilen doğru ve ölçülü tepkiler hem ilişkilerimizi güçlendiriyor hem de uzun hayat yolculuğumuzda huzuru yakalamamızı sağlıyor.

Bir başka sebep ise bencil yapımız. Dünyanın kendi etrafımızda döndüğünü sandığımız yanılsama. İlk sıralar güzel ve kulağa hoş gelen bir yanı olsa da uzun vadede yalnızlaşmadan başka hiçbir karı olmayan bu davranış şekli çocukluk yaşantılarına kadar uzanmakta. Yanlış anne baba tutumu sonucu her yaptığını kendine mubah gören birey çevresine zarar ziyan olmaktan öteye geçemiyor.

Tahammülsüz yaşamların en büyük devası her başlangıcın bir sonu olduğunu hatırlamakla başlar. Ölçüyü kaçırmamakla, beş dakika sonra aynı kalınmayacağını bilmekle şekil alır. Sabırla, yardımla, paylaşmayla taçlanır.